Organ ve Doku Nakli Samsun Bölge Koordinasyon Merkezi Sorumlusu Dr. Mehmet Kazak, Karadeniz Bölgesi'nde yaklaşık 3 bin kişi, Türkiye genelinde ise 30 bin kişi organ ve doku beklediğini belirterek, "Bu nedenle organ bağış sayılarımızı artırmak zorundayız" dedi
Türkiye'de organ bekleme listelerinde hasta sayıları giderek artarken, yapılan organ bağışları ihtiyacı karşılamıyor. organ bağışı konusunda en büyük sıkıntı ise bağış konusundaki yetersizlik. Organ ve Doku Nakli Samsun Bölge Koordinasyon Merkezi Sorumlusu Dr. Mehmet Kazak, Karadeniz Bölgesi'nde yaklaşık 3 bin kişinin organ beklediğini belirterek, organ bağışına duyarlılığın daha da artması gerektiğini söyledi. 9 KOORDİNASYON MERKEZİ VAR Organ ve Doku Nakli Samsun Bölge Koordinasyon Merkezi Sorumlusu Dr. Mehmet Kazak, 93.5 frekansında yayın yapan Radyo Gerçek'te, Gülsüm Atik'in hazırlayıp sunduğu Gerçek Gündem'in canlı yayın konuğu oldu. Türkiye’de toplam dokuz tane olan bölge koordinasyon merkezlerinden birinin Samsun'da bulunduğunu hatırlatarak, Rize, Trabzon, Ordu, Giresun, Samsun, Tokat, Amasya ve Sinop'ta koordinasyonu sağladıklarını söyledi. 12 BİN KİŞİ BAĞIŞTA BULUNDU Merkez olarak öncelikli amaçlarının vatandaşlara organ bağışının, organ naklinin önemini anlatabilmek ve bu konuda soru işaretlerini giderip doğru bilen yanlışları aydınlatmak olduğunu dile getiren Kazak, "Bu çalışmalarımız sonucunda Samsun'da ve bölgemizde organ bağışı konusunda ciddi bir artış var. Biz çok şanslı bir bölgede çalışıyoruz. Şu anda Smasun'da 12 bin kişi organ bağışında bulunmuş durumda ama ırgan bekleyenlerin sayısını düşündüğümüzde ve organ nakli için gerekli olan şartları düşündüğümüzde ne yazık ki yeterli seviyede değiliz" diye konuştu. MUTLAKA AİLENİN İZNİ ALINIYOR Bir kişinin organ bağışçısı olabilmesi için 18 yaşını doldurmuş olması gerektiğini dile getiren Kazak, "Bizim kapsadığımız bölgede yani organ bağışı yapılan merkezler bazında (Samsun, Trabzon ve Erzurum) yaklaşık 3 bin kişi, Türkiye genelinde ise 30 bin kişi organ ve doku beklemekte. En büyük sıkıntımız organ bağışlama sayılarımızdaki yetersizlik. Beyin ölümü sonrasında aile ile yapılan görüşmede ailenin izin verme oranları ülkemizde yüzde yirmi beşte bu oran İspanya, Amerika gibi ülkelerde yüzde doksanlarda. O nedenle ülkemizde yapılan nakillerin çoğunluğu canlıdan yapılan nakiller" dedi. BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞMİŞ OLMALI Organ naklinin, kadavradan ve canlıdan yapılan bir operasyon olduğunu vurgulayan Kazak, "Tedavisi tıbben mümkün olmayan hastalıklar nedeniyle görev yapamayacak derecede hasar gören organların yerine, canlı veya ölüden alınan yeni, sağlam organın konularak hastanın tedavi edilmesine organ nakli denilmektedir. Organ naklinin iyi bir tedavi şekli olduğunu da gerçekleştirilen nakillerin sonuçları itibariyle söyleyebiliriz. Ülkemizde böbrek nakli sonrasında iyileşme oranları yüzde doksanlarda. Bu çok ciddi bir rakam ve birçok Avrupa ülkesinden de daha yüksek. Canlıdan nakilde böbreğin bir tanesi bağışlanırken karaciğerinde bir kısmı nakil ediliyor. Ancak organ bağışı ile ilgili yürütülen tüm faaliyetlerin temel amacı kadavradan nâkili arttırmak. Kadavradan nakil için kişinin organlarını bağışlamış olması, beyin ölümünün gerçekleşmiş olması ve ailesinin organ bağışı konusunda izin vermiş olması şart. Geçen sene ülkemizde dört yüz bine yakın insanımız öldü ancak bu kişilerin yalnızca iki bin iki yüz tanesi beyin ölümü. Beyin ölümü haricindeki hiçbir ölümde organ nakli olma ihtimali yoktur" bilgilerini verdi. BİTKİSEL HAYATA GİRENLERDEN ALINMAZ Kamuoyunda beyin ölümü ile bitkisel hayat kavramlarının karıştırıldığını ancak ikisinin birbirinden farklı bir durum olduğunu vurgulayan Kazak, "En önemli fark, bitkisel hayattaki hastaların, solunumlarının devam etmesidir. Bitkisel hayattaki hastalar aylarca ya da yıllarca yaşamaya devam etmekte ve bazı durumlarda iyileşerek normale dönebilmektedir. Beyin ölümünde ise geriye dönüş mümkün değildir. Tıbbi ölüm halidir. Beyin ölümü teşhisi almış bir kişinin bir daha hayata dönmesi mümkün değildir. Hatta bakın kelimenin içinde dahi ‘ölüm’ ifadesi var. Diğer ifade de ise ‘hayat’ ifadesini görüyoruz adı üzerinde aslında. Beyin ölümü gerçekleşen kişinin beyin dışındaki organları da 24-36 saat gibi bir süre içerisinde fonksiyonlarını yitirir. Kişi kendi kendine soluk alamaz" diye konuştu. NAKİL OLABİLSELERDİ KURTULACAKLARDI Kişi bağış yapmış olsa bile ailesiyle görüşülüp onay alınmadan organlarının alınmasının söz konusu olmadığını dile getiren Kazak, en fazla hani organların beklendiğine ilişkin de bilgiler verdi. Türkiye'de en çok böbrek bekleyen hastalar bulunduğunu dile getiren Kazak, "Daha sonra iki bin beş yüz iki bin civarında karaciğer, akciğer, kalp şeklinde devam ediyor. Dokudaysa en fazla korneaya ihtiyaç var. En çok nakil yapılanlar ise, böbrek ve karaciğer. Tabii böbrek ve karaciğerde canlıdan nakil şansı var. Ancak kalp, pankreas gibi organlar sadece öldükten sonra bağışlanabilir. Ne yazık ki bu beraberinde şunu getiriyor; kalp, pankreas akciğer bekleyen hastalarımız organ bulunamadan hayatını kaybediyor. Geçen sene ülkemizde iki bin iki yüz kişi organ beklerken hayatını kaybetti. Bu insanların en azından bir kısmını kurtarmak bizim elimizdeydi. Nasıl elimizdeydi? Organ bağışlayarak. O insanlar eğer nakil olabilselerdi hayatlarına devam edebileceklerdi" dedi. BİZLER DE ORGAN BEKLEME SIRASINA GİREBİLİRİZ Son yıllarda iki yüz elli civarında organ ve doku dağıtımı yapıldığını da anlatan Kazak, "Bu insanlarımızın pek çoğu bugün sağlıklı bir şekilde yaşamaktalar. Örneğin böbrek nakli olan bir insan için kana kana su içmek büyük nimet. Onlar bunun mutluluğunu yaşıyor ve yeni bir hayata başlıyorlar. Ölüm benden uzak diye düşünmemeliyiz. Her an organ bekleme sırasına bizlerde girebiliriz ki bizler bunların örneklerini görüyoruz. Aniden ortaya çıkan bir hastalık bizi bir organa ihtiyaç duyar hale getirebilir. Bakın şu an altmış bin tane diyaliz hastamız var. Ve bu rakamın önümüzdeki yıllarda yüz bine çıkması öngörülüyor. Unutmayalım ki her birimizin kendisi, annesi, babası, kardeşi de bir gün karaciğer kalp, akciğer, böbrek nakli beklemek durumuna gelebiliriz. Bunun için organ bağış sayılarımızı artırmak zorundayız" diye konuştu. KİMSE MÜDAHALE EDEMEZ Organ bekleme sırası ile ilgili olarak da bilgiler veren Kazak, bu sıraya acil durumlar dışında hiç kimsenin müdahalede bulunamayacağının altını çizdi. Ulusal koordinasyon sistemimiz gerçekten çok adil, güvenilir ve dışarıdan müdahale edilemeyen bir sistem olduğunu vurgulayan Kazak, "Organ bekleyen kişi muhakkak bir merkeze kayıt olmak zorunda. Eğer kayıt olmazsa ne kadavradan ne de canlıdan nakil olma ihtimali yok. Kadavra çıktığı zaman öncelik acilindir. Örneğin bir karaciğer çıktığında acil durumda olan hatta nakil yapılmazsa, hayatını kaybedecek nitelikte olan bekleyenimiz önceliğimiz oluyor. Ondan sonra öncelik bölgedir, ağ kurulmuş durumda hız çok önemli. Bu sistemde hiç kimse kimsenin önüne geçemez kimsenin bu konuda bir endişesi olmasın. Sistemdeki herkes sırayı görebiliyor. Ayrıca koordinatörlerimiz, nakil hocalarımız bu işe gönül vermiş insanlar ve onlar çalışmalarını böyle sürdürüyor. Hiç görmediğimiz insanlara yardım ediyoruz. Bu manevi bir duygu bizim tüm koordinatör arkadaşlarımı da bu bilinçle çalışıyor. Çalışmalar neticesinde de istediğimiz ölçüde olmasa da organ bağışında artış yaşıyoruz" dedi.
Gülsüm ATİK
Türkiye'de organ bekleme listelerinde hasta sayıları giderek artarken, yapılan organ bağışları ihtiyacı karşılamıyor. organ bağışı konusunda en büyük sıkıntı ise bağış konusundaki yetersizlik. Organ ve Doku Nakli Samsun Bölge Koordinasyon Merkezi Sorumlusu Dr. Mehmet Kazak, Karadeniz Bölgesi'nde yaklaşık 3 bin kişinin organ beklediğini belirterek, organ bağışına duyarlılığın daha da artması gerektiğini söyledi. 9 KOORDİNASYON MERKEZİ VAR Organ ve Doku Nakli Samsun Bölge Koordinasyon Merkezi Sorumlusu Dr. Mehmet Kazak, 93.5 frekansında yayın yapan Radyo Gerçek'te, Gülsüm Atik'in hazırlayıp sunduğu Gerçek Gündem'in canlı yayın konuğu oldu. Türkiye’de toplam dokuz tane olan bölge koordinasyon merkezlerinden birinin Samsun'da bulunduğunu hatırlatarak, Rize, Trabzon, Ordu, Giresun, Samsun, Tokat, Amasya ve Sinop'ta koordinasyonu sağladıklarını söyledi. 12 BİN KİŞİ BAĞIŞTA BULUNDU Merkez olarak öncelikli amaçlarının vatandaşlara organ bağışının, organ naklinin önemini anlatabilmek ve bu konuda soru işaretlerini giderip doğru bilen yanlışları aydınlatmak olduğunu dile getiren Kazak, "Bu çalışmalarımız sonucunda Samsun'da ve bölgemizde organ bağışı konusunda ciddi bir artış var. Biz çok şanslı bir bölgede çalışıyoruz. Şu anda Smasun'da 12 bin kişi organ bağışında bulunmuş durumda ama ırgan bekleyenlerin sayısını düşündüğümüzde ve organ nakli için gerekli olan şartları düşündüğümüzde ne yazık ki yeterli seviyede değiliz" diye konuştu. MUTLAKA AİLENİN İZNİ ALINIYOR Bir kişinin organ bağışçısı olabilmesi için 18 yaşını doldurmuş olması gerektiğini dile getiren Kazak, "Bizim kapsadığımız bölgede yani organ bağışı yapılan merkezler bazında (Samsun, Trabzon ve Erzurum) yaklaşık 3 bin kişi, Türkiye genelinde ise 30 bin kişi organ ve doku beklemekte. En büyük sıkıntımız organ bağışlama sayılarımızdaki yetersizlik. Beyin ölümü sonrasında aile ile yapılan görüşmede ailenin izin verme oranları ülkemizde yüzde yirmi beşte bu oran İspanya, Amerika gibi ülkelerde yüzde doksanlarda. O nedenle ülkemizde yapılan nakillerin çoğunluğu canlıdan yapılan nakiller" dedi. BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞMİŞ OLMALI Organ naklinin, kadavradan ve canlıdan yapılan bir operasyon olduğunu vurgulayan Kazak, "Tedavisi tıbben mümkün olmayan hastalıklar nedeniyle görev yapamayacak derecede hasar gören organların yerine, canlı veya ölüden alınan yeni, sağlam organın konularak hastanın tedavi edilmesine organ nakli denilmektedir. Organ naklinin iyi bir tedavi şekli olduğunu da gerçekleştirilen nakillerin sonuçları itibariyle söyleyebiliriz. Ülkemizde böbrek nakli sonrasında iyileşme oranları yüzde doksanlarda. Bu çok ciddi bir rakam ve birçok Avrupa ülkesinden de daha yüksek. Canlıdan nakilde böbreğin bir tanesi bağışlanırken karaciğerinde bir kısmı nakil ediliyor. Ancak organ bağışı ile ilgili yürütülen tüm faaliyetlerin temel amacı kadavradan nâkili arttırmak. Kadavradan nakil için kişinin organlarını bağışlamış olması, beyin ölümünün gerçekleşmiş olması ve ailesinin organ bağışı konusunda izin vermiş olması şart. Geçen sene ülkemizde dört yüz bine yakın insanımız öldü ancak bu kişilerin yalnızca iki bin iki yüz tanesi beyin ölümü. Beyin ölümü haricindeki hiçbir ölümde organ nakli olma ihtimali yoktur" bilgilerini verdi. BİTKİSEL HAYATA GİRENLERDEN ALINMAZ Kamuoyunda beyin ölümü ile bitkisel hayat kavramlarının karıştırıldığını ancak ikisinin birbirinden farklı bir durum olduğunu vurgulayan Kazak, "En önemli fark, bitkisel hayattaki hastaların, solunumlarının devam etmesidir. Bitkisel hayattaki hastalar aylarca ya da yıllarca yaşamaya devam etmekte ve bazı durumlarda iyileşerek normale dönebilmektedir. Beyin ölümünde ise geriye dönüş mümkün değildir. Tıbbi ölüm halidir. Beyin ölümü teşhisi almış bir kişinin bir daha hayata dönmesi mümkün değildir. Hatta bakın kelimenin içinde dahi ‘ölüm’ ifadesi var. Diğer ifade de ise ‘hayat’ ifadesini görüyoruz adı üzerinde aslında. Beyin ölümü gerçekleşen kişinin beyin dışındaki organları da 24-36 saat gibi bir süre içerisinde fonksiyonlarını yitirir. Kişi kendi kendine soluk alamaz" diye konuştu. NAKİL OLABİLSELERDİ KURTULACAKLARDI Kişi bağış yapmış olsa bile ailesiyle görüşülüp onay alınmadan organlarının alınmasının söz konusu olmadığını dile getiren Kazak, en fazla hani organların beklendiğine ilişkin de bilgiler verdi. Türkiye'de en çok böbrek bekleyen hastalar bulunduğunu dile getiren Kazak, "Daha sonra iki bin beş yüz iki bin civarında karaciğer, akciğer, kalp şeklinde devam ediyor. Dokudaysa en fazla korneaya ihtiyaç var. En çok nakil yapılanlar ise, böbrek ve karaciğer. Tabii böbrek ve karaciğerde canlıdan nakil şansı var. Ancak kalp, pankreas gibi organlar sadece öldükten sonra bağışlanabilir. Ne yazık ki bu beraberinde şunu getiriyor; kalp, pankreas akciğer bekleyen hastalarımız organ bulunamadan hayatını kaybediyor. Geçen sene ülkemizde iki bin iki yüz kişi organ beklerken hayatını kaybetti. Bu insanların en azından bir kısmını kurtarmak bizim elimizdeydi. Nasıl elimizdeydi? Organ bağışlayarak. O insanlar eğer nakil olabilselerdi hayatlarına devam edebileceklerdi" dedi. BİZLER DE ORGAN BEKLEME SIRASINA GİREBİLİRİZ Son yıllarda iki yüz elli civarında organ ve doku dağıtımı yapıldığını da anlatan Kazak, "Bu insanlarımızın pek çoğu bugün sağlıklı bir şekilde yaşamaktalar. Örneğin böbrek nakli olan bir insan için kana kana su içmek büyük nimet. Onlar bunun mutluluğunu yaşıyor ve yeni bir hayata başlıyorlar. Ölüm benden uzak diye düşünmemeliyiz. Her an organ bekleme sırasına bizlerde girebiliriz ki bizler bunların örneklerini görüyoruz. Aniden ortaya çıkan bir hastalık bizi bir organa ihtiyaç duyar hale getirebilir. Bakın şu an altmış bin tane diyaliz hastamız var. Ve bu rakamın önümüzdeki yıllarda yüz bine çıkması öngörülüyor. Unutmayalım ki her birimizin kendisi, annesi, babası, kardeşi de bir gün karaciğer kalp, akciğer, böbrek nakli beklemek durumuna gelebiliriz. Bunun için organ bağış sayılarımızı artırmak zorundayız" diye konuştu. KİMSE MÜDAHALE EDEMEZ Organ bekleme sırası ile ilgili olarak da bilgiler veren Kazak, bu sıraya acil durumlar dışında hiç kimsenin müdahalede bulunamayacağının altını çizdi. Ulusal koordinasyon sistemimiz gerçekten çok adil, güvenilir ve dışarıdan müdahale edilemeyen bir sistem olduğunu vurgulayan Kazak, "Organ bekleyen kişi muhakkak bir merkeze kayıt olmak zorunda. Eğer kayıt olmazsa ne kadavradan ne de canlıdan nakil olma ihtimali yok. Kadavra çıktığı zaman öncelik acilindir. Örneğin bir karaciğer çıktığında acil durumda olan hatta nakil yapılmazsa, hayatını kaybedecek nitelikte olan bekleyenimiz önceliğimiz oluyor. Ondan sonra öncelik bölgedir, ağ kurulmuş durumda hız çok önemli. Bu sistemde hiç kimse kimsenin önüne geçemez kimsenin bu konuda bir endişesi olmasın. Sistemdeki herkes sırayı görebiliyor. Ayrıca koordinatörlerimiz, nakil hocalarımız bu işe gönül vermiş insanlar ve onlar çalışmalarını böyle sürdürüyor. Hiç görmediğimiz insanlara yardım ediyoruz. Bu manevi bir duygu bizim tüm koordinatör arkadaşlarımı da bu bilinçle çalışıyor. Çalışmalar neticesinde de istediğimiz ölçüde olmasa da organ bağışında artış yaşıyoruz" dedi.
Gülsüm ATİK