Gerçeklerle yüzleşmeyenlerin korkularıyla yaşamaya mahkûm olacaklarını biliyor olmaları gerek.
Pısırık, sinerek, duygularını dillendirmeden, düşüncelerini söylemeden yaşamak doğrusu bana göre değil.
Konuşacaksınız…
Ucu nereye giderse gitsin içinizdekileri dökeceksiniz.
‘Dil yaralar’ diye suskun şeytanı oynamayacaksınız.
Bu, duygularınız da olabilir.
İçinizdeki sevgi…
Duyduğunuz nefret…
Bitmeyecek bir özlemin hikayesi...
Yalnızlıkların isyanı…
Kavuşmanın sevinci…
Mutluğunuzun ifadesi…
Herhangi biri olabilir haliyle.
Ama söylemezseniz kim bilebilir?
Bilmeden nasıl ortak olabilirler sizin dünyanıza?
Yinede kimimiz hepsini kendimize saklarız.
Gözyaşlarımız içimize akan cinstendir.
Sözlerimiz karşımızdakileri yaralamasın diye dilimizin ucunda kilitlenir.
Kapanır kapılarımız dış dünyaya.
İçeride kalan yalnızlığımızdır.
Korkutur mu bizi yalnızlık?
Hayır asla!
Bu bizler için bir yaşam biçimidir adeta…
O nedenle;
“Bak hayat.
Yalnızlıkla korkutamazsın beni…
Doğarken yalnızdım ben…
Büyüdüm.
Seninle mücadele ederken de yalnızdım ben…
Ölürken de yalnız olacağım büyük bir ihtimalle…
Ötesinde herkes yalnız zaten…
O zaman bırak yakamı artık…
Belki arkadaş oluruz seninle” diyorum.