GÖZLERİMİZ, dünyaya açılan pencerelerimiz.
Renkler…
Detaylar…
Güzeli, çirkini fark etmek…
Dostu, düşmanı…
Arkadaşı, yakını…
Sevdiğini, sevmediğini…
Yüzündeki ruh halini…
Şeklen ve cismen algılayabilmek için Tanrı’nın yaşayan her türlü varlığa bahşettiği hediyelerdir, gözlerimiz.
Hediye diyorum çünkü;
Onları herhangi bir nedenle ya da isteyerek bir a olsun kapattığımızda, yaşamın ne denli derin bir karanlığa gömüldüğünü ancak o zaman hissediyoruz.
Duraklıyoruz…
Panikliyoruz…
Hatta karşımızda ne olduğunu bilmemenin korkusuna kapılıyoruz.
Yani hayatı renklendirebilmek adına son derece önemli gözlerimiz…
Görme kaybına doğuştan veya sonradan uğramamış olanlar için geçerli söylediklerim.
Peki, ya göremeyenler?
Güneşin en güçlü ışıklarını dünyamıza gönderdiği anda bile 24 yaşamın her anında karanlığa mahkûm olanlar.
Peki, ya onlar?
Biz anlık karanlığa alışamıyor ve panikliyorken, onlar için nasıl bir dünya tanımlanıyor?
İşte onu bu kentte kimsesizlerin kimsesi olarak gördüğümüz Birsen Yörük Çalışkan hanımefendinin bir sosyal medya paylaşımında öğreniyoruz.
Samsun Altı Nokta Körler Derneği Başkanlığı’na yeniden seçilen Ufuk Gürbüzle bir araya gelen Birsen Hanım kendisine diyor ki;
‘Körler Derneği demek yakışık almıyor. Bu ismi Görmeyenler Derneği olarak değiştirseniz!’
İsteği kabul görüyor elbette…
Amacım bu isim değişikliğini yorumlamak değil.
Birsen hanımın neden körler demek istemediği?
Çünkü kendisi biliyor ki;
Gözleri açık insanların gördüğünü, görmeyenler;
Gönül Gözü ile görüyor…
Ve aslında hepimizin buna ihtiyacı var.
Hayatı sadece Allah’ın hediyeleri ile değil gönül gözü ile de görmeye çalışmamız gerekiyor.