‘YANLIŞ söylüyorsun, biz halk ile iç içeyiz’ diyen varsa yüz yüze gelmeye hazırım.
Çünkü bizde halkın rolü ve değeri seçim gününe ve seçilene kadardır.
Ne zaman seçim yapılır biter, işte o andan itibaren halk sadece bir figür olarak kalır.
Çünkü artık en iyisini, en doğrusunu bilenler iş başına gelmişlerdir ve kimsenin bilgisine…
Düşüncesine…
Projesine ihtiyaç yoktur!
Selamlar biter.
Gülücükler sona erer.
Kucaklaşmalar, görmemezlikten gelmeye döner.
Ziyaretler, telefonlar ve görüşme istekleri sıkıntıya döner.
Uzun yıllardır siyasete aday ve emeline ulaşan siyasi profillerle beraber oldum bu kentte.
Seçim sürecinde gözünüzün içine bakan,
‘Ne düşünüyorsun’ diye soran,
‘İyi ki geldin, gel biraz konuşup, dertleşelim’ diyen…
Karşılaştıkları yerlerde hasretle kucaklayan…
Yaptıkları ziyaret ve konuşmalar sonrası performansları hakkında fikir soran çok siyasi tanıdım.
Ama ne zaman makama sürtünmeyi becerdiler, işte o andan itibaren değiştiler.
Elbette istisnaları bunun dışında tutuyorum.
Öyle ki, yakın siyasi geçmişimizden örnek vermem gerekirse,
Rahmetli olan Muzaffer Önder, İlyas Aktaş, Mehmet Çebi.
Hayatlarını idame ettiren Cemal Alişan, Adem Yıldız, Musa Uzunkaya, Haluk Koç başta olmak üzere bir çırpıda adını yazamadığım değerli siyasiler gördük.
İstediğimiz her zaman kendilerine ulaşabilmek ve düşüncelerimizi paylaşabilmek imkanı bulabildik.
Hatta çok daha radikal bir örnek vereyim size:
Rahmetli Muzaffer Önder’i ne zaman arayıp, ulaşamasam sonrasında bizzat kendisi arayarak neyi paylaşmak istediğimi sorardı.
Ve bunu sadece bana değil tüm görüşme talebinde bulunanlara yapardı.
Günümüz siyasetinde bu davranışları kaç siyasetçi ile yaşayabiliyorsunuz.
Kent menfaatlerini ilgilendiren konuları ve tespitlerinizi paylaşabilmek adına kaçına ulaşabiliyor veya geri dönüş alabiliyorsunuz?
Biraz zor elbette.
Zira ülkemizdeki siyaset kültürü değişti.
Artık her şey seçilene kadar.
Seçim bitiyor, halktan kopuş başlıyor…
‘Böyle mi, değil mi’ karar vermek size düşüyor.