HANİ derler ya;
‘İnsan kendi kaderini yaşar’ diye.
Iıhh, ben ona inanmam!
Öyle biçilmiş, yazılmış bir kader yoktur.
Zira Mevla’m neylerse güzel eyler.
Kimseye ‘al sen bu kötülükleri yaşa’ deyip eziyet etmez.
İnsanoğlu ne yaparsa kendi yapar.
Ne yaparsa, kendine yapar.
Cenabı Allah daha yaradılışta herkese akıl vermiş, zekâ vermiş.
Bunları kullan, yolunu çiz demiş.
Şimdi sen aklını kullanmıyorsan,
Sana verilen zekâ ile güzel fikirler üretmiyorsan,
Geleceği güzelleştirecek, yaşamı kolaylaştırıp daha iyi yaşanır hale getirecek şeylere imza atmıyorsan,
Başına gelenlere, ‘Ne yapim bu benim kaderimdir’ diyemezsin.
Öyle bir kader yoktur!
Senin düşünmediklerin, akıl edemediklerindir yaşadıkların...
Onun da Rabbin ile değil doğrudan senin eksik bıraktıklarınla ilgisi vardır.
Şimdi deminden beri sanki bir din adamı gibi ahkam kestim diye düşündünüz değil mi?
Öyle düşündüyseniz, değil!
Çünkü ben bir din adamı değilim ama hayatı her haliyle yaşayan,
Sosyolojisini,
Ne iyin, neyin kötü olduğunu,
Neyin yarara, neyin yararsız olduğunu,
Ne yaparsam geleceği daha yaşanır kılınabileceğimi bana emreden bir aklım ve yaşam tecrübem var.
Onun için;
‘Şu kadar yağmur yağdı!
Bu kadar sel oldu!
Allah’tan geldi!
Bu bir kader’ derseniz;
Ben o söylemde yoğum!
Bu kentin, bu felaketleri yaşamaması için 50 yıllık, 100 yıllık kent planlamalarını yapmak benim işim değil.
Ama birilerinin işi olmalı.
Bugüne kadar uzun vadeli işler fark edilmez diyerek, günlük önlemlerle yürüyen her kim varsa,
Ve yeniden seçilmeyi düşünüyorsa yapacağı ilk şey;
Seçim için bir daha bu felaketleri yaşamayacağımız önlem, proje ve yatırımlarla halkın önüne gelmeli.
Belediye bütçesinin her ne kadarına denk düşüyorsa, o kadarını bu projelere tahsis etmeli.
Ve seçildikten sonra ilk işinin bu olduğuna hepimizi ikna etmeli.
Yoksa,
Onu yapacağım, bunu yapacağım dönemi bitti.
Hepimiz kendimize iyi bir kader çizip yaşamak ve yaşatılmak istiyoruz.
Bu da bizim en tabi hakkımız.