ÖZELLİKLE son aylarda yaşanan sel felaketlerinin hemen akabinde herkes suçlayacak birilerini arıyor.
Kimi belediyeyi…
Kimi belediye başkanını…
Alınmayan önlemleri sıralıyor kimileri…
Verilip tutulmayan sözleri…
Her felaketten sonra, ‘Bu son’ söylemlerini…
Eh, bu vatandaş tarafı.
Yönetenlerin de suçlayacak birileri var elbette.
Kendinden önce görev yapanları suçluyor mesela.
Beş yıl yan gelip yatmışlar…
Alt yapı adına hiçbir şey yapmamışlar…
İlk sızlanan mı haklı oluyor?
Son suçlayan mı?
Ben bilemedim ona siz karar verin.
Ama suçlamanın duru durağı yok.
‘Allah’tan diyor’ aklını yitirmiş birileri.
‘Bu münafıklar yüzünden Allah bizi cezalandırıyor’ diyor bir diğeri.
Ama bunu bile yutan çıkıyor.
Oysa işin aslı bilimde.
İlmin öğrettiklerini uygulamayanlar ya da göz ardı edenler bu felaketlerin yaşanmasına çanak tuttular yıllar boyu…
Ben hep söylüyorum, yazıyorum da kimsenin aldırdığı yok.
Yahu, imar diye betonu seçtik biz bu ülkede.
Ne kadar yüksek yapı yaparsak, o kadar fiyakalı olur dedik.
Ne tabandan kıstık.
Ne gökyüzüne dirlik verdik.
Ne ot bıraktık!
Ne kesmedik ağaç…
İklimleri değiştirdik.
Mevsimleri bitirdik.
Ne güzel betonlaşıyoruz diye gerim gerim gerindik.
Ama suya akacak yer, yol bırakmadık.
Nereye yağsa.
Nereye aksa önüne beton çıktı suyun da…
Bir de nasıl sel oldu diye, hayret ettik!
Oysa her gün, her ay, her yıl tabiatı yok etmek için elbirliğiyle gayret ettik.
Kimimiz yaptık.
Kimimiz seyrettik.
Şimdi neden selle mücadele ediyoruz diye yakınıyor, araştırıyoruz.
Yahu, görünen köy kılavuz ister mi?
Bakın kentlerimize, ilçelerimize.
Sıra geldi köylerimize…
Suyu emecek toprak bırakmadık, toprak!