Bir okurum duygularını bir yazıyla ifade etmiş. Bana aktardı yazısını…
“Yayımlayabilir misiniz” dedi. Tabii ki dedim.
Elbette. Belki birilerinin duygularına da tercüman oluruz. Çünkü yazmak zordur, duyguları yazıya dökmek de gayret ister, yayımlamak da cesaret. Bu vesileyle okurumun yazısını müdahale etmeden okurlarıma aktarıyorum. Ramazan ayınız mübarek olsun.
11 Mart…
27 yıllık bir esaretin, özgürlüğe kavuştuğu resmi tarih…
Acısıyla tatlısıyla (minnacık) koskoca bir ömür...
İçinde yarım kalmışlıklar, pişmanlıklar, acılar, ihanetler, yok sayılmalar ve daha bir yığın olumsuz duygular...
Hep mi olumsuz? Değil elbet!
Anne olmayı sevdim en çok...
Tarifi mümkün olmayan o duyguyu...
Çok fazla bağlılık derin duygular…
Lakin bir o kadar da zor mu zor. Canından, kanından senden oluşan bir can…
İnsan; adı evlat…
Ona gelmesin, bana gelsin dediğin…
Üstüne sevgi tanımadım ben şu ahir ömrümde...
11 Mart hayatımın dönüm noktası...
Bir kadınım, anneyim, her şeyden önce Allah'ın her şeyden üstün olarak yarattığı bir kulum.
Bunlara geri döndüm ve yeniden küllerimden doğmama sebep oldu bu tarih...
İyiyim şimdilerde…
Hem de çok uzun yıllardır olmadığım kadarıyla...
Birçok acıyı kederi alıp gitti benden bu tarih…
Yaşadıklarım isyan değil aksine teslimiyet. Tevekkül…
Bilirim ki Allah kuluna kaldıramayacağı yükü yüklemez.
Yüklemedi de...
Her imtihan bir dirilişin, bir başarının hikâyesi oldu.
Yarım asır öyle böyle geldi geçti.
Kalan ömrümde bütün bu olumsuzluklardan ders çıkararak devam edeceğim.
Gücümün farkında olarak…
Yaradana teslim olarak...
Biraz da egoist...
Yalnız doğduk, yalnız öleceğiz.
Buradan yola çıkarak...
Hayat her şeye rağmen yaşamaya değer; gülmeye, sevmeye, sevilmeye değer. Anlamını yitiren yerlere veda etmek gerek.
Hatır gönül bilmeyenleri, hatırdan silmek gerek. Ruhu ve şahsiyeti incitenleri terk etmek gerek. Sabır da yorulursa eğer...
Sonunda selamete yürümek gerek.
“Naifliği eziklik sananların zanlarını da ezip geçmek gerek!” Tolga Akpınar
Kalın sağlıcakla…