Hayatında en çok keyif aldığım şeyleri sorsalar ilk sıralara alanında uzman kişilerle sohbet etmeyi eklerim çünkü bunu her yaptığınızda bilginin ışığına kapılmış ve zihnen aydınlanmış bulursunuz kendinizi. Bu durum gelişiminizde gözlemlenir artış sağlar. İşte böyle bir sohbeti bir dost meclisinde, otuz yılı aşkın motosiklet sürücülüğü ve eğitmenliği sahip büyüğüm Volkan Akkaya ile gerçekleştirdik yakın zamanda. Volkan hocamla bir arada olunca konunun benim de yıllardır zevkle kullandığım o müthiş iki tekerlekli makinelere gelmesi kaçınılmazdı tabi. Güvenli sürüşü konuşmaya başlayınca birçok sürücüsünün bu eğlenceli makineyi kullanırken düştüğü hatalara değindik. Güvenlik en önemli unsurdu ve son zamanlarda motosiklet kullanımına dair birçok yanlış algı ve usul ortaya çıkmıştı.
Kimilerinin şeytan icadı olarak tabir ettiği ancak meraklılarının tutkuyla bahsettiği bu keyif dolu makineleri güvenli sürebilmek için belirgin bir deneyim ve eğitim süreci gerekli ancak ülkemizde sürücülerin göz ardı ettiği bir konu bu. Sürüş konusunda çabucak özgüven elde edip, gerekli tedbir ve eğitimleri almadan yola çıkan sürücü sayısı her geçen gün artıyor, bu da birçok kazaya davetiye çıkarabiliyor. Bunlardan bahsederken Volkan Hocam bu duruma İkarus Sendromu dendiğini paylaştı. Bugüne kadar ilk kez duyduğum bu sendrom ismini mitolojik bir hikayenin kahramanından alıyor.
Hikaye genel hatlarıyla şöyle;
Atinalı mimar Daedalus, işlediği bir suç nedeniyle sürgün edildiği Girit’te Kral Minos tarafından, insan yiyerek beslenen yarı boğa yarı insan biçimindeki, Minotaurus adlı oğlunu hapsetmek için bir labirent inşasıyla görevlendirilir.
Daedalus içinden çıkılması mümkün olmayan bir labirent inşa eder ve Minotaurus yakalanarak oraya hapsedilir. Canavar için sürekli yedi kadın yedi erkek kurban olarak labirente atılmaktadır. İnsanlar buna başkaldırsa da krala karşı etkili olamazlar. Günün birinde Thesseus adında bir savaşçı kurban adayı olarak canavarla savaşıp onu öldürmek amacıyla Girit’e gider. İşi bitince içeriden çıkabilmek için Daedalus’a bunu nasıl yapacağını sorar. Daedalus, ona bir ip yumağının ucunu labirentin girişinde bir yere bağlayarak ilerlemesini ve dönüşte de ipi izlemesini söyler. Thesseus labirente girer, canavarı bulur, onu öldürür, sonra da ipi izleyerek labirentten çıkar. Thesseus, kral Minos’un kızı Ariadne’ye aşıktır. Babası izin vermediği için onu Girit’ten kaçırır. Buna çok kızan Minos, labirentin sırrını Thesseus’a veren Daedalus’u cezalandırmak için onu yapımda kendisine yardım eden oğlu İkarus ile birlikte labirente hapseder. Daedalus’un yaptığı labirent öyle karmaşıktır ki kendisi bile çıkış yolunu bulamaz. Üstü açık olan labirentin üzerinden uçan kuşların dökülen tüylerini toplar, sonra bu tüyleri balmumuyla yapıştırarak kanatlar yapar. İkarus’la birlikte bu kanatları kollarına bağlarlar ve uçmak için hazırlanırlar.
Daedalus, İkarus’a, çok alçaktan uçmamasını çünkü öyle yaparsa denizin neminin kanatları ağırlaştıracağını ve dolayısıyla uçmayı engelleyeceğini, çok yüksekten de uçmamasını çünkü o zaman da güneş ışınlarının tüyleri tutan balmumunu eriteceğini anlatır. Birlikte uçarak labirentten çıkarlar ve yükselmeye başlarlar. Girit halkı şaşkınlık ve sevinçle onları izler. İkarus, uçmanın verdiği keyifle babasının sözlerini unutur ve yükselmeye devam eder. Yükseldikçe, her şeye tepeden bakmaya ve kendisini üstün görmeye başlar, güneşe yaklaştıkça, balmumunun eridiğini, kanatların kopmaya başladığını fark edemez. Sonunda kanatlar kopar ve İkarus Ege Denizi’ne düşerek boğulur.
Hikayeyi dinledikten sonra amatör sürücülerle nasıl ilişkilendirildiğini anladım fakat aslında hayatın her alanında, her bireyin düşebildiği hızlı yükselişi özümseyememe, kibire kapılma, ayakları yere basmama, aşırı güven duygusu ile kontrolsüzleşme durumlarını da özetlemişti bana. İnsan doğasındaki zafiyetleri getirdi aklıma…
Sonrasında düşünmeye başladım bu sendroma kapılmamak adına hem aile hem sosyal hem de iş yaşantısında nelere dikkat etmeli insan? Çıkardığım notlar şöyle,
• Belirlediğimiz hedeflerin, kapasitemize, yeteneklerimize, potansiyelimize uygun ve gerçekçi olmasıyla hedeflere ulaşıldığında mutlu olabilmek,
• Sınırlarımızın farkında olmak,
• Azmimizi kontrollülükle birleştirmenin, sakinliğin de önemli bir güç olduğunu bilmek,
• Deneyimin önemini kavramak, tavsiyelere kulak vermek,
• Öğrenme sürecinin hiç bitmeyeceğinin bilincinde olmak,
Notların içeriği kişiden kişiye tabi ki değişir ancak hikayeni duyan herkesin önemli dersler çıkaracağı aşikardır.
‘’Hamdım, Piştim, Yandım’’ sözüyle özetliyor Mevlana Celalettin Rumi olgulaşmayı tasavvuf dilinde… (13. Yüzyıl)
‘İnsanlar başaklara benzerler, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler’ diyor büyük düşünür ve deneme yazarı Montaigne… (16.Yüzyıl)
Görebiliyoruz ki farklı diller, farklı yüzyıllar farklı inanışlar bu duygu durumlarına benzer bakış açıları ile bakabiliyorlar. 21. Yüzyıl insanlarının değişen uyaranlardan ne denli etkilendiği apaçık ortadayken bu sendromdan sadece motosiklet sürücülerini kapsamadığı da çok net.
Soralım mı kendimize? İkrarus sendromu, var mı ki bizde?
Ayaklarımızın yere sağlam bastığı, sağlam temellerle gelişip ilerlediğimiz, aydınlık ve sağlıklı günler dileğiyle, esen kalın.
Bizde İkarus değilde Koltuk ve sıfat sendromu var gibi... Koktuğun bulunduğu mevki ve ismimizim önünde ki kalabalık sıfatlar..