Sporun içinde görmek istemesek bile, şiddet yer alıyor.
Futbol, basketbol, voleybol gibi takım sporlarının yanı sıra, bireysel sporlarda bile birçok kez şiddete tanıklık ettik.
Ancak spor ve şiddeti yan yana getirmeyi ben yakıştırmıyorum.
Dövüş sporlarında bile, yenilen tarafın yenen tarafı tebrik ettiği bir şey spor.
Sporseverlerin, sosyal bir etkinlik olarak izlediği, ancak holiganların şiddete dönüştürdüğü bir ortamı asla tasvip etmiyorum.
Bir takıma ve ya bir branşa gönülden bağlı olmak, kaybettiğin zaman şiddete başvurmak değil.
Çünkü sporun içinde üzülmek de var sevinmek de.
Örneğini de vereyim. Hem de çok uzak değil daha dün...
Canik Atatürk Spor Salonu'na okullar arası futsal müsabakaları takip etmek için gittim.
Zaman zaman hem saha da hem de tribünlerde gerginlikler oldu.
Hani araya birileri girmese belki de tekme tokat kavga çıkacak o derece.
Birinin canı yandıktan sonra, bir insanın hayatı karardıktan sonra dünya kupası, şampiyonlar ligi kupası, ne kadar kupa varsa alsan ne olur!
Gözyaşı akıtabilirsin, ama birilerine vurup kırarak veya darbe alarak değil.
Duygusal olarak bağlandığın takımın veya sporcunun aldığı yenilgi sonrası üzülerek akıt gözyaşını.
Ama kazanan tarafı da tebrik et.
Sonuçta iki tarafta sahaya kazanmak için çıkıyor. Herkes sonunda zafere ulaşmak için ter döküyor.
Böyle bir ortamda Özel Artı Bilgi Anadolu Lisesi sporcusu Alperen Burnaz'ı tebrik ediyorum
Maçı kazandılar, takım arkadaşları galibiyet kutlaması için tribünlere koştu. Ama o sakatlanarak oyundan çıkmak zorunda kalan rakip takımın kalecisi Berke Aslan'ın kolunun altına girerek salondan çıkmasına yardımcı oldu.
İşte spor budur. Düşene tekme atmak değil, düşenin elinden tutup ayağa kaldırmaktır.
Ne zaman sporu, spor gibi izleriz o zaman olaylarla değil ülke olarak büyük başarılarla anılırız...