Yakın zamana kadar böyle bir uygulama yoktu.
Şimdiler de kız istemeye gidenlere ikram edilen kahvenin birine yani damadın içeceği kahveye tuz koyuyorlar.
Damat tam kahveyi yudumlayıp tuzun verdiği etkiyle yüzünü buruşturunca oradakilerin tümünde bir gülümseme, bir gevşeme olur.
İş sonunda tatlıya bağlanır, kız istenir, söz kesilir ve mutlu sona doğru hızla koşulur.
Anlayacağınız damat ağız tadıyla kahveyi içemez.
Her nedense kız tarafı buna izin vermez.
Buna gelenek diyorlar…
Neyin geleneğidir? Nereden gelmiştir? Kimse bilmez.
Gelin adayına büyüklerin adeta bir dayatmasıdır. Zavallı kız da tüm kahve fincanlarından ayrı tuttuğu tuzlu kahveyi tepsiyi evire çevire damada sunar. Talihsiz damada yanlış fincanı almasın diye kaş göz hareketleri yaparak doğru olan tuzlu fincanı seçer.
O da içmekte imtina eder, iyi de yahu nasıl içsin?
İşin sonunda kızı almak olsa bile tuzlu fincanı kim keyifle yudumlar?
Kısacası bu işler böyle olduruluyor.
Peki, kahveye tuz atma olayı nereden geliyor?
Edinilen bilgilerin günümüze geliş şekliyle, tarihte görücü usulü evliliklerde kız ve erkek tarafı bir araya gelir, birbirlerini ilk kez görürmüş.
Bunun ardından gelin hemen damat adayının kahvesini hazırlarmış. Eğer damat adayını beğendiyse kahveyi şekerli hazırlar yanında da tatlı ikram edermiş.
Bu da 'ben ve ailem seni istiyoruz' anlamını taşıyan bir mesajmış.
Fakat damadı beğenmezse kahvesine şeker yerine tuz koyarmış.
Tuzlu kahveyi içen damat adayı, kızın kendisini istemediğini anlayıp anne ve babasını alarak kalkar ve bu işten vazgeçermiş.
Şimdi bu ne demek oluyor?
Günümüzde uygulanan metot ile eski arasında yüzde 100 fark var.
Ortada bir gerçek var ki her zaman, her konuda olduğu gibi bizimkiler olayı yanlış anlamış.