El kiri para…
Kirli para…
Mikrop yuvası para…
Virüs yayan para…
Efendiliği kötü, uşaklığı iyi olan para…
Ayaklar altındayken faydalı, başlar üstündeyken bir yılan olan para…
Araç olduğunda güzel, amaç edildiğinde zehirli bir akrep olan para…
Bazı kulları çokluğunla helak eden para…
Yuvaları yıkan para…
Çocukları sevgisiz, kadınları kocasız, anaları evlatsız bırakan para…
Kolay geldiğinde, alın teri olmadan cebe girdiğinde insanlara kâbus olan para…
İnsanları zamansız bırakan para…
Esir alan para…
Güden para…
Dürten, gıdıklayan para…
Uyutan para…
Unutturan para…
İlahlaştıran para…
Kendine taptıran para…
Dostları sattıran para…
Yalanlar dizdiren, yeminler ettiren para…
Ben çalıştım, ben kazandım, dedirten para…
İnsanı havaya hızla yükselten, sonra da aşağı düşürüp rezil ve sefil eden para…
El kiri para…
Yokluğu dert, çokluğu daha fazla dert olan para…
İnsanı bir Biton gibi sarıp boğan para…
Kaçtıkça kovalanan, kovalandıkça kaçan, hayalleri süsleyen kâğıt parçası…
Basit bir değiştirme aracısın aslında. Bugün Ahmet’te yarın Mehmet’te. Bir gün Fatma’yı güldürürsün, başka bir gün Ayşe’yi. Sana sarılarak bir gün bir başkası çıkar zirveye, başka bir gün bir başkası. Ama sen satarsın onları. Korunmaya en çok ihtiyaç duyulan zirvede, düşme korku ve tehlikesinin en çok hissedildiği zirvede, terk edersin oraya götürdüklerini. Acımadan atıverirsin aşağılara.
Çıkarken çevresindekilere selam vermeyenlere, düşerken selam verilmesini sen istemezsin. Kandırıp yukarılara taşıdıkların düşünce anlarlar senin şeytanlığını. O zaman iş işten geçmiştir tabii. Merhumu nasıl bilirsiniz, faslı başlamıştır. Bu fasıl düşmeden başlarsa senin yalancı dostluğun kara toprağa giresiye kadar devam eder. Merasim kalaba olur. Ağlayanlar çok olur. İçi ağlayanları da unutmamak gerekir bu arada. Sen ey para, yerlere düşürdüklerinin ardından ortakçın şeytanla kıs kıs gülersin.
Bu dünyada bazılarını çok fena esir almışsın. Elini kolunu bağlamış, gözlerini kör etmiş, merhametini yok etmişsin. Namık Kemal, esaretten kurtulduk ey hürriyet, şimdi senin esirin olduk! demiş. Biz, esaretten kurtulduk, sana mı esir düştük, diyelim. Ardından hayıflandıkça hayıflanalım. Kıvrandıkça kıvranalım. Dövündükçe dövünelim.
Bir defa besmele yerine bize, Napolyon’un deyişiyle üç defa ‘para, para, para’ dedirten kara para.
Canın yongası olan para, bu dünyada o kadar insanı ezdin geçtin ki sayamam. Tarih sayamaz. Seni ayakları altına alıp, ne olduğunu bilip ona göre davrananlar da var. Bu dünya etme bulma dünyası. Seni ezenler hep yükseldiler. Seni ayakları altına alanlar her zaman son gülen oldular. Asıl kazanç onların hanelerine yazıldı.
Şimdi bir düşünelim. Biz hangi saftayız? Parayı ezenlerden mi, paraya ezilenlerden mi? Hayırlı, bereketli kazançlar dilerim…
Çok haklısınız herkes paranın mubtelasi olmuş durumda ben safım parayı edenlerden tarafım yani herşey para olmaması gerekiyor paradan önemli şeyler var para herşeyi halleder kafasında olmamaış gerekiyor ne yazık ki böyle birşey söz konusu değil maalesef...