Gönül gel seninle muhabbet edelim. Araya kimseyi alma sevdiğim. Acıyı bal eyleyen insan kalmamışsa, insan gönlüyle sohbet etmek ister. İnsanın avusunu insan alır demişler. Böyle insan kalmamışsa da yine insan gönlüne yönelir, kendine yönelir, sohbetini kendisi ile yapar. Kalabalıklar içerisinde yaşayıp da insanı anlayan adam bulamayan bir insan, gönlüne yönelir. İnsan; konuşup dertleşeceği birisini bulamayınca gönlünün kapısını çalar, içinin dehlizlerine iner, araya kimseyi almaz ve dertleşmeye başlar. Dertli insan gönlüne şöyle seslenir: Bak, kimsem yok derdimi anlayacak, sohbet edeceğim, sohbetime olumlu cevap verecek hiç kimsem yok. Derdime derman yok, zehrimi, acımı alacak kimsem yok, tek sen varsın ey gönül! Kaldır karayı kalbinden konuşalım o zaman, dertleşelim derinden çünkü biz bizeyiz ve bize, bizden başka kimseden fayda yok.
“Dünya için gül benzini soldurma
Halden bilmeyene halin bildirme
Tabip olmayana yaran sardırma
Azdırırsın bir gün yarayı gönül.”
Derviş Ali duygularını dizelere bu şekilde yansıtmış, gönlüne yönelmek istemiş.
Dünyada her şey solar gider, dünya fani, kimseye kalmaz ama insanlardaki bu hırs, çok kötüdür, anlaşılamaz, çözülemez, sır erdirilemez. Nasihatlerden ders almayan insanoğluna inat derviş ve derviş ruhlular gönülleriyle baş başa kalmak, öylece hasbihal etmek, sohbet etmek ister çünkü bilir ki gönlünden başka onu anlayacak çok az kişi vardır. İnsanı gönlüyle baş başa kalmaktan alıkoyacak insana ihtiyacımız var, adam gibi adamlara, bunlar da vardır ama...
“Gönül gel seninle muhabbet edelim
Araya kimseyi alma sevdiğim
Ya benim kimim var kime yalvarayım
Kaldır kalbindeki karayı gönül.”
Fazla söze de gerek yok. Şairin içten gelen duygularına kulak verip sözlerin bestesini dinleyelim bakalım. Şair gerçekten haklı mı? Ve en sonunda belki başlıktaki gibi, başladığımız yere dönüp deriz ki: “Gönül gel seninle muhabbet edelim…” Gerisi laf ve güzaf…
ÖNYARGILARIMIZ VE ÜÇ DERS
"Ömrümce üç şeyden ders aldım!" diyor Şiblî.
Biri, bir kadın… Karşıma geldi, saçı başı darmadağın. Sevdiği adam onu terk etmiş, bana:
- Onu bul, diye yalvarıyor.
- Kadın önce kendine gel, edebe gel! Saçını başını topla, kıyafetini düzelt, öyle gel, deyince:
- Ya Şiblî! Ben bir adamın aşkıyla bu haldeyim. Sana Allah sevgilisi diyorlar, nasıl saçımı başımı gördün? Bundan ders aldım.
İkincisi bir çocuk.
Bir mum yaktım.
- Nereden geldi bu ışık, dedim.
- “Püf!” dedi, söndürdü mumu çocuk ve nereye gittiyse, oradan geldi amca, dedi.
Anladım ki, benden daha üstündü O.
Üçüncüsü bir sarhoştu.
- Yapma oğlum!
Bak hem günah hem mahvolacaksın.
Yerlerde çamurlanacaksın! Batacak üstün başın, deyince:
- Boşversene ya Şiblî, dedi. Beni bir kova su temizler. Ama sen kusur gördün, seni hiçbir şey temizleyemez...
Kusuru görmek ya da görmemek! İste tüm mesele bu. Bazen suçlayıp anlamadan, dinlemeden, atomu parçalamaktan daha zor olan, kırılması güç önyargılarımızı devreye sokmadan durup düşünmeliyiz. Önyargısız, huzurlu, musibetlerden uzak gün ve geceler dilerim sevgili okurlarım. Allah’a emanet olunuz.
Teşekkür ediyorum Allah razı olsun hayırlı ramazanlarınız olsun
Çok güzel yazmışsınız hocam ellerinize sağlık????