SAMSUNCU yanımı bilmeyen yoktur.
Yarım asrın çok çok üzerinde yaşadığım Atakum ise prima ilgi alanım.
Önerilerim oldu.
Tenkitlerim oldu.
Yol gösterdim.
İyi yapılanları destekledim.
Ama yıllarını heba eden bir Atakum’da yaşamak kader oldu.
Bir kooperatif ayağı tutturdular, betonlaşmanın yolunu açtılar.
Türk-İş’te yapılan ilk ayağı adreslere, otobüs, dolmuş duraklarına konu oldu.
Herkes birbirini kolladı, betonlaşma yıllara sari gaza bastı.
Kumsalda arsa sahibi olmama rağmen imar olarak arsanın yüzde 10’unu ilk teklif edenlerden oldum.
Önceleri kumsal altındı.
Sonradan arsalar altın oldu.
Rantı yüksek olunca yörenin başına gelecek kader, betonlaşmaya mahkum olmaktır.
Sahilde böyle oldu.
Artık yaşanacak yer olmaktan uzak bir sahilimiz.
Magandalar yüzünden aileye kapalı hale gelen bir sahilimiz var.
Sahil öylede yukarılar farklı mı?
Yıllar önce köylü zihniyetinin elinde araziden arsaya dönüşen tarlalar bugün artık beton havuzunun birer parçası oldular.
Yüksek yapıya sahip olmanın marifet sayıldığı zihniyetlere belediyelerde çanak tutunca artık yüksek kesimler bile gökyüzünün ısınması nedeniyle kar yağışı almaz oldular.
Sadece bunlar mı yanlış.
Dün Balaç’ın arka kesimlerinde gezinirken toplu konut hamlesiyle yapılan bloklar gördüm.
Yapılan her blok, yeni bir nüfus artılı demek.
Her nüfus artışı su, kanalizasyon, alt yapı sorunlarına ek demek.
Kalabalıklaşan ve inşaat bölgesi kabul edilen yerlere çöreklenen paraya dayalı zihniyet demek.
Bu kadar bozulmaya yüz tutmuş düşünceler size ancak çarpık yapılaşma ve çarpık ticaret zihniyeti hediye eder.
Huzur kalmaz.
Asayiş kalmaz.
Nizam kalmaz.
Gelişiyoruz derken geldiğimiz şu hallere bir bakar mısınız?