Herr Markus Alfred Gisdol lige verilen milli aradan faydalanarak kamp yapılan Antalya'da takımla bolca çalışma imkanı buldu.
Samsun'a geldiğinde de basının karşısına çıkıp diğerlerinin istediğini talep etti. "Bana da toparlanmak için diğerlerine verdiğiniz zamandan verin" dedi
Kıracak değiliz elbette...
Eh, ne yapıp edip onun da talebini yerine getireceğiz artık...
Herr Gisdol ilk maçında dörtlü savunma ve önlerinde iki kesici Benasser ve Tırpan ile takımını sahaya sürdü. Öncelikli amaç takımın en büyük zaafı olan gol yeme alışkanlığının önüne geçmek idi.
İşin Türkçesi, “Mutlaka puana oynamak, sonrasında da puanlara oynamak ve elde edebilmek...”
Memleketinde küme düşen takımlarda görev yapan ve bundan da sonuç alan biri için fena bir anlayış değildi.
Tabii bunu yapabilmek için de elindeki ürünün kalitesine bakmak gerekliydi.
Saha dizilişi 4-4-2 olunca gol umutları Marius ve Ercan'da yoğunlaşmıştı.
Maça oldukça istekli başlayan Samsunspor rakibine karşı yüksek tempolu bir baskı kurdu. En iyi savunma hücumdan başlar anlayışını ortaya koydu.
Bu resim hoşumuza gitmedi değil.
Beklenen sadece gol sayısı idi.
Oyunun henüz başında Soner'in kaleyi yoklayan, Volkan'ın güçlükle kornere çeldiği sert şutu ile gole çok yaklaşıldı.
14'te Tırpan'ın şutu, hemen ardından Marius'un kafa vuruşundan sonuç alınamadı.
28'de Benasser kaleci Volkan'ı geçemedi.
35'te Marius'un şutu saç baş yoldurdu. Oysaki çok önemli bir konumda idi, bu pozisyondan gol çıkaramaması tek kelimeyle ayıptı.
Dönen top Samsunspor kalesinde büyük bir tehlike oluşturdu. Joao Vitor'un şutunda top yan direkte patladı. Bu atak konuk ekibin devredeki ilk ve tek hücumu idi.
Devrenin sonunda Holse kaleciyle karşı karşıya kaldı ama akıl alınmayacak bir şekilde pozisyonu harcadı.
Ritmin ve heyecanın yüksek volümde olduğu, açık ara farkın elde edilebileceği ilk yarının golsüz tamamlanması inanılmaz bir durumdu.
İkinci yarı da baskıyı daha da artırdı takım. Baskı rakibi hataya sevk etti, top kayıpları yaşattı. Gol kokan pozisyonlar altın tepside geldi. Ama o meşin yuvarlak bir türlü filelerle buluşamadı. Taraftarların yolmaktan başlarında saç kalmadı. Takımın neredeyse yarısı gol kaçırma yarışına girdi.
Bazen kadere razı olmak gerek. Olmayınca olduramıyorsun, "Bu akşam gol göremeyeceğiz" der, boyun büker, susarsınız...
Genel olarak bakıldığında yeni hocanın takıma dokunduğunu moral motivasyon olarak güç verdiğini gördük. Bir değişim olduğu aşikar bir gerçek. İnanıyorum ki Markus Alfred Gisdol ile bu zorlu yürüyüş bir hayli ses getirecek.
Maçın hakemi ikili mücadelelerde sertliğe tolerans tanıdıysa da bazen kantarın topuzunu kaçırdı. Topun kimden dışarı çıktığını süzemeyen biri her haliyle ligin çaylak düdük üfleyicisi olduğunu gösterdi. Adam kaleciye geri pas kuralını bile bilmiyor. Ceza sahası önünde biçiliyor. Faulü vermiyorsun. Yazıklar olsun.
Sormak isterim Murat efendiye kimin torpillisisin?
Böylesine lokum gibi bir maçı kusursuz yönetemeyeceksin de neyi yöneteceksin?