Eskiler demiş, ne de güzel demiş…
“Para’nın dini, imanı olmaz “
Para, insanı dinden, kişilikten, imandan çıkarır…
Çıkarmayana rastlamışlığım azdır…
İki yakın arkadaşım vardı, hoş hala da varlar ya. Geçinemediklerini biliyordum, devlet memuruna fazla para vermiyor çünkü…
Bir gün, ikisi kafa kafaya verip ek kazanç sağlayacaklarına inandıkları bir fikirle yanıma geldiler…
Heyecanları yüzlerinden okunuyordu…
“Ayda 100 dolar alacağız. Kesin, garanti, kaçarı yok!”
Ben, “Nasıl olacak bu? “ diye sormadan formülü beyan ettiler…
Dinlerini değiştirip, kilisenin derneğine üye olacaklar, Pazar sohbetlerine kesintisiz katılacaklar, sonra gelsin her ay net 100 dolar…
Şaşırdım tabi ki. Karşımdakiler benim gibi sosyalist bir görüşün adamı, değil, eskinin sağ görüşün sağlam tüfekleriydiler…
Fikirlerine saygı duydum. Zira hep sevmişim kerataları…
Olumlu ya da olumsuz bir yorum da bulunmadım. Ne de olsa su akar yolunu bulurdu…
Söylediklerini yaptılar...
Kilisenin müdavimi olmuşlardı. Ne zaman İstanbul’a yolum düşse, Beyoğlu’nda ki büyük kiliseye gider onlar için hediyelik kolye, gibi dini objeler satın alır hediye ederdim.
Pek de mutlu olurlardı…
Aradan aylar geçti, ama beklenen dolarlar bir türlü gelmek bilmedi…
Yüzleri asıldı, moralleri dip yaptı.
Önce yavaş yavaş ayakları kesildi. Kilise’ye gitmemeye başladılar. Bir yıl dolmadan cami çıkışı gördüm onları…
Yeniden Müslümanlığa döndüler…
Anlayacağınız macera bitmiş su akmış yolunu bulmuştu
Aradan onca yıl geçti, yeni bir heyecana yelken açmadılar, açamadılar…
Para kazanmak için başka yollara teşebbüs etmediler…
Niye bu konuyu açtım?
Geçtiğimiz hafta trajikomik bir hadise yaşandı ve transfer tarihimize ilginç bir not olarak düştü…
Bir kulübümüz Avrupa da yetişmiş, A Milli takıma kadar yükselmiş bir futbolcuyu kadrosuna dahil etmek için hem oyuncu ile, hem de kulübüyle görüşmüş. Taraflar her konuda anlaşmış. Futbolcuya uçak biletlerini dahi alıp, imza atması için İstanbul’a davet etmiş…
Futbolcu vatan topraklarına ayak basar basmaz, iletişimini kesip sırra kadem basmış. Kulüp transfer haberini basına servis etmiş, etmesine de ortada sözleşme imzalayacağı, antrenmanlara çıkartacağı futbolcu yok !
İki gün sonra aynı şehrin farklı bir kulübü bir açıklama yapıp, o futbolcuyla sözleşme imzaladıklarını beyan edince bomba patlıyor…
Ulu önder Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün o ünlü vecizesi, “ Ben sporcunun, zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklısını severim” sözü yerle yeksan oluyor…
Herkes şaşkın!
Açıklamalar, yorumlar havalarda uçuşuyor…
Okuduğunuz da zannedersiniz ki hepsi de haklı…
Oysa ortada bir yanlış var ve kimse bu gömleği giymek istemiyor…
Olan oldu, atı alan Üsküdar’ı geçti…
Hikayenin sonunda kazançlı çıkan kim olacak? Bekleyip göreceğiz…
Bildiğim bir şey var;
Ahlak erozyonunun debisinin şiddeti çok fazla…
Sizler bu durumda kimi suçlarsınız?
Futbolcuyu mu?
Akıl hocalarını mı?
Satanı mı?
Alanı mı?
Alamayanı mı?
Verdiği sözü tutmayıp kendisine göre iyi bir pazarlama yaptığını düşünen birinin gelecekte şimdi dahil olduğu kulübü satmayacağını kim bilebilir ki?
Şahsi fikrimi yazmıyorum…
Burada vurgulamaya çalıştığım şey paranın insanın karakterini, duruşunu değiştirebileceği gücünü iki örnek ile ortaya koymaktır…
Para, para, para…
Sen nelere kadirsin?