Balık av sezonu yasağı, gırgır ve trol av araçları ile endüstriyel avcılık yapan balıkçı gemileri için nisan ayında başlamış, eylül ayının ilk gününde sonlandırılmıştı.
Eylülün ilk gecesi “vira bismillah” diyerek denize açılan balıkçılar, karaya elleri dolu döndüler. Balık tezgahları barbun, hamsi, istavrit, mezgit, lüfer gibi çeşitlerle doldu.
Uygulanan av yasağı, “İyi mi oldu? Kötü mü oldu?” sorusuna net cevap veren yok!
Öncelikle geçmişte olmayan, son yıllarda getirilen av yasağı ne amaçla yapılıyor ona bakmak gerekiyor.
Yetkililere göre av yasakları balıklarımızı ve doğal olarak da denizlerimizi korumak adına alınan bir önlem. Balığın üreme aşamasında zarar görmesini engellemek çok çok önemli. Zengin balık çeşidine sahip üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz yılın her döneminde tatlı ve tuzlu sularda tüketilen balık türlerine ev sahipliği yapıyor.
Getirilen yasak gelecek nesillerin de bu nimetten yararlanmasını sağlamak amacıyla uygulanıyor uygulanmasına da son yıllarda denizlerin bize küstüğünü rahatlıkla görebiliyoruz.
Eskinin bolluğu bereketliyi artık yok!
Yasağa uymayan, aldırış etmeyen, günü kurtarmak için kaçak avcılık yapanların sayısı bir hayli fazla…
Modern teknelerle deniz dipleri taranıyor, balık yuvaları talan ediliyor.
İşlenen bu cinayetin sonuçlarını yediğimiz parmak büyüklüğündeki balıklarla görebilmek mümkün…
Geçtiğimiz yılı hatırlayın, ağız tadıyla hamsi yediniz mi?
Yasalara göre 9 cm olması gereken hamsiyi tezgahlarda görüp satın alıp afiyetle yediniz mi?
Satılan hamsinin boyunun 9 santim, istavritin ve mezgitinki 13 santim, lüferin 18 santim, çipuranınki 20 santim, palamut ve levreğin 25 santim, kalkanın 45 santim olması gerekiyor.
Konu sadece hamsinin boyu ile ilgili değil, sıkıntı diğer balıklarda da var. Kısaca şunu açık seçik ifade etmeliyim ki dedelerimizin, babalarımızın zamanındaki kadar balık bolluğu ve çeşitliği artık yok!
Bazı türlerin dibine darı ektik ve yaşamasının, çoğalmasının önüne geçtik.
Kısacası kendi topuğumuza sıktık.
Açgözlü davrandık.
Balıklara yaşam hakkı, çoğalma hakkı vermedik.
Bunda kimin suçu var diye bir soru sormak gerekirse…
Balığı avlayanından tutun da denetleyen kuruluşa kadar, satandan tutun da satın alana kadar herkesin kusuru var.
Gelecek yıllar, deniz avcılığı için yatırım yapanlar açısından hiç de iyi görünmüyor. Denizlerimizi el birliğiyle kirletmekle kalmıyor, içinde barınanlara da yaşam hakkı vermiyoruz.
Dört ayrı denize sahip dünyanın ender ülkelerinden biri olmamıza rağmen, yüz yıllık mazimizde Denizcilik Bakanlığı kurmayı akıl edememişiz ya, bu ayıp bize yeter de artar.
Varken hem kendiniz hem de çocuklarınıza balık yedirin. İsimlerini kitaplardan değil canlı canlı ezberletin.