Keçiörengücü beraberliği sonrası “keseden yedik” demiştim.
Ya bu yenilgiye ne demeliyim?
Son maçtaki kötü oyunun Adana Demirspor karşısında gösterilmeyeceği düşüncesinde idim.
Yanılmışım…
Samsunspor’un futbolu iki maçta dip yaptı.
Ya bulunulan yerden kuvvet alınıp yukarıya doğru hızlı bir çıkış yakalanacak ya da dilim varmıyor söylemeye hayal kırıklığı yaşatılacak.
Rakiplerin puan kaybetmiş, farkı artıracak şansı bulmuşsun, sahanda oynuyorsun, yensen Adana Demirspor ilk iki potası dışında kalacak.
Yapılan ne?
“Ben yemiyorum sen ye.”
Buyurun buradan yakın…
Dersine çalışmayan, sınavda soruları yanıtlayamayan bu nedenle zayıf alan, çakan bir öğrenciden farkı olmayan bir Samsunspor.
Maçın başında yenen gole reaksiyon veremeyen bir Samsunspor.
Orta alanı rakibe teslim eden, kaleye şut çekemeyen, oyunu kurgulayamayan, kısaca ne oynadığını bilemeyen bir takım.
Soruyorlar “kim kötü?”
Kenardan yöneteni, oynayanı da sonradan oyuna gireni de hangisini sayayım?
Hepsi, hepsi…
İçlerinden sadece Caner’i yazsam, sayfalar yetmez. Yaptığı, daha doğrusu yapamadığı ortaları sayamadım. İnsan bir tane topu arkadaşına isabet ettiremez mi yahu?
Belki şansa bir gol buluruz diye umutlanırken, gittiği yerden dönemeyen Caner’in boşalttığı koridordan konuk ekip farkı ikiye çıkarınca malum son kaçınılmaz oldu.
Kondisyonsuz, formsuz bir oyuncu neden oynatılır?
Var mı bu soruyu yanıtlayacak bir hoca?
Kubilay’ın daha erken oyuna girmesi gerekmez miydi?
Etkisiz eleman Oğuz bu kadar çok süre almayı hak etti mi?
Haftalardır kadroda bile olmayan Gökhan’ın bu öfkesi kime, niye?
Takımın kondisyonu son yarım saatte resmen stop etti. Temposuz oyunda yorulmak da neyin nesi?
Aklımda deli sorular…
Hiç biri de yanıt bulamıyor.
Sıkıntı büyük vesselam.
Konuk ekip akıllı oyununu üç puanla taçlandırdı.
Galibiyete inanan taraf oldular.
Maça Samsunspor’un aksine iyi hazırlandıkları her hallerinden belliydi.
Bu galibiyetle ilk iki için iştahlandılar, Samsunspor’un da iştahını kaçırdılar.