Başlığa bakıp da konuyu şahsileştirmeyin. Ben sizlere bir mağlubiyet yazısı aktaracağım. Bu bir alıntı yazısı. Doğrudan anlatım şeklinde.
Tırnak içinde… İki noktadan sonra…
Bana bu olayı aktaranın adını vermeyeyim. Cinsiyetini de vermeyeyim. Sınırlandırmayayım yazıyı. Belki pek çok kişi kendini bulur bu yazıda. Geçiyorum yazıya.
Laedri şöyle dedi bana: “Durumum iyi değil. Durumumu sana hangi dille anlatsam bilmiyorum. Futbol dilini kullanmaya karar verdim. Zira sen futbolu sever, bu dili kullanarak benim duygularıma tercüman olursun. Çare olamazsın belki lakin anlatır, paylaşırsın, ulaştırırsın okurlarına. Bu da benim için pek mühimdir. Ben iyi savunma yapardım hocam. Gol yemezdim. Bu, önemliydi. Atamazsam da gol yemediğim takdirde en az yenilmez, bir puanı garanti altına alırdım. Hani derler ya ‘yenemezsen bari yenilme’ diye. Ama bugün yenildim. Mağlubiyetin en acısını tattım. Öyle gol yedim ki 90+8’de çıkartmam mümkün olmadı. Golü çıkaracak ne zamanım, ne mecalim, ne de destek olacak dostlarım vardı. İşin daha da kötüsü hocam, golü kendi kalemize attık. Hani ‘içimizdeki İrlandalılar’ derler ya. Aynı bu şekilde içimizdekiler yıktı bizi. Zaten 90 dakika boyunca çalışmadılar, koşmadılar, pas vermediler. Birbirlerine girdiler, sahayı dar ettiler bana. Çok bencilce oynayıp topu taca attılar, ezdiler, rakibe teslim ettiler. Savunmada başarısız oldukları gibi orta sahada ve ileri uçta gol bölgesinde de çok başarısız oldular. Mental olarak çökmüşlerdi adeta. Yıkılmışlardı. Çevre kontrolü yapmıyorlardı. İki pas üst üste yapamıyorlardı. Birbirlerine kızdıkları için sahada daha da verimsiz oluyorlardı. Birbirlerine bağırıyorlardı. Takım ruhunu tamamen kaybetmişlerdi. Kalpleri hep birlikte atmıyordu. Hedefte birleşmemişlerdi. Adeta mağlubiyeti istiyorlar gibiydi. Bu durum ve ahval içinde olmamız haddi zatında bize göre çok zayıf olan rakibimizi güçlendirdi. İştahlandırdı. Önce savundular. Sonra baktılar ki bizde sıkıntı var. Saldırdılar ve goller art arda geldi. Maçta beraberlik golünü atıp tam sevinip toparlanacakken hemen galibiyet golünü attılar. Yıktılar bizi. Böğrümüze vurdular hançeri. Kalkamadık yıkıldığımız yerden. Sevincimizi kursağımızda bıraktılar. Savurdular bizi. Rüzgârda savrulan kuru yaprak gibiydik. Mısır unu gibiydik. Bölünmeye, dağılmaya, savrulmaya hazırdık. Ve dağıldık… Savrulduk… Mağlup olduk… Yıkıldık hocam… Hele o top toplayıcı çocuklar… Yıkıldılar, ağladılar, üzüldüler, gözyaşı döktüler… Rakibe topu vermek istemediler. Tartaklandılar. Sahadakilerden çok mücadele verdiler. Hâlbuki yetki, güç, saha, söz onların değildi. Onlar sahanın gülleriydi. Soldurdular onları. Sırf onların gözyaşlarını görüp etkilense bizimkiler saldırır, galibiyete ulaşırlardı. Lakin onları hiçbiri anlamadı. Ama o çocuklar sahanın olmazsa olmazıydı. Sevinmeye, sahada kalmaya, mutluluk yaşamaya hakları vardı. Bunlar üzülmemeliydi. Başları öne eğdirilmemeliydi. Ama öyle olmadı. Bahar aylarında kışı yaşattılar onlara. Çil yavrusu gibi dağıldılar, koptular, ağladılar…
Stadı dolduran seyirciler… Paralarını vermişler. Zaman ayırmışlar. Destek vermişler. Takımlarının arkasında durmuşlar. Yensen de yenilsen de sizinleyiz demişler. Bağırmışlar, tezahüratlar yapmış, takımlarına methiyeler dizmişler. Takımlarının itici gücü olmuşlar. 12. adam olmuş, görevlerini bihakkın yerine getirmişler. Takımları yenilmiş, destek olmuşlar. Bir daha yenilmiş, destek olmuşlar. Bir daha mağlup olmuş takımları onlar yine destek olmuşlar. Ümitlerini hiç yitirmemişler takımlarından. Bu takım ayağa kalkacak inancını hiç kaybetmemişler. Lakin final maçı… Ve son dakika golü onları da yıkmış… Çıkılmaz bir girdabın içine sokmuş… Ümitleri, hayalleri, gelecekleri bitmiş. Tutunacak bir dalları kalmamış. Sudan çıkmış balığa dönmüşler. Denize düşmüşler. Sarılacak yılan bile bulamamışlar. Yılan da sokmuş onları zaten. Dost (!), düşman o gün bir olmuştu. Bu takım yenilecekti. Final kaybedilecekti. İş masada bitmişti. Var bile lehimize olanları görmüyor, aleyhimize olanları hemen görüyordu. Sözde ‘var’ vardı. ‘Var’ birilerine vardı lakin bize yoktu. Belalar bazen üst üste, art arda gelir. Topyekûn üzerimize gelir. İşte tam da öyleydik hocam. Paramparça şarkısı bile bizi anlatmaya yetmezdi. Hak ile yeksan olmuştuk. Yerle bir olmuştuk. Bitmiştik hocam. Mağlubiyetin rakipten gelmesinden ziyade darbenin içimizden gelmesi üzmüştü bizi. Akrabadan gelir zarar demişler ya hocam. Durumumuz tam bu şekildeydi. İçimizden vurulmuştuk. Takım ruhunu kaybetmiştik. Golü kendi kalemize atmıştık. ‘Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır. Kaybederken de kazanırız. Hatalarımız bize pek çok şey öğretir.’ Bu mağlubiyetimizi bu sözler bile açıklamakta zorlanıyor hocam. Biz rakibe yenilmedik. Kendimize yenildik. Mağlubiyetten ziyade bu üzüyor bizi. Hocam dikkat ederseniz hep biz dilini kullandım. Yine takım ruhunu korumaya çalıştım. Alışkanlıklarımı devam ettirmek istedim. Gerçek şu ki ‘ben dili’ni kullanmalıydım. Yenilen, gol yiyen, terk edilen, bırakılan, boynu bükülen, anlaşılmayan, şefkat gösterilmeyen, sevilip sayılmayan, istekleri yerine getirilmeyen, değer verilmeyen, sevinci ve hüznü paylaşılmayan, sığınacak limanı kendisine cehennem yapılan,… (sesi kesildi artık virgüllerin ardına sıraladığı kelimeler baktım uzayacak sanki hiç bitmeyecek) kişi bendim. Son cümlem şu hocam. Ben hayata değil, ele hiç değil, düşmana değil, rakibe değil… dostuma “Mağlup oldum.” Ben mağlup oldum.” dedi. Ben mağlup oldum.”
Sevgili okurlarım, futbol dilini kullansa da şahıs, durumunu anlamak zor olmasa gerek diye düşünüyorum. Ümitlerinin bittiği, pınarlarının kuruduğu her halinden belli oluyor. Bizler de ona dua edelim. Allah’a emanet olunuz.