Sevdiğim bir kardeşim, ‘Napıyorsun abi’ diyor.
Ben de hani bir söz var ya;
‘Ağlar, gezerim’ diye…
Ben de öyle diyorum; ‘Ağlayıp, geziyorum işte.’
‘Niye ağlıyorsun ki, abi’ diyor, ‘Yaşamana bak.’
Güzel tavsiye elbette.
İçtenlikle söylediğine inanıyorum.
Yaşamaya bakim, değil mi?
Nasıl bir şey bu ‘yaşamak’ dediğin…
Herhalde sadece nefes alıp, vermek değil zahir!
Aldığın nefesten, tükettiğin ömürden keyif almak olmalı herhalde.
Bilmiyorum tabii tarife göre değişir ama benim düşüncem böylesi bir şey işte.
Hayat dediğiniz sadece istemsiz yaşadıklarınızla değil ki biz buna kader diyoruz.
İçinde sizinle yaşayanlarla güzel olmalı.
Sizi anlayabilen…
Yeri geldiğinde okşayan...
Yeri geldiğinde dikkatinizi çeken…
Hatalarınıza bile hoşgörüyle yaklaşan…
Duygularınız depreşip, söze ve kaleme döktüğünüzde anı sizinle paylaşıp, anlayışla karşılayan…
Derdinizle dertlenip.
Neşenizle gülen.
İyi günde de kötü günde de sizi kucaklayabilecek…
Eksik yaşadıklarınızı onunla paylaştığınızda size yürek açan birileri bu güzelliği yaşatacak olanlar.
‘Hayat sizinle yaşayanlarla güzel olmalı’ dememdeki kasıt bu…
Yoksa zayıf bir anınızda yapıp, konuştuklarınıza set çeken, kendisini korumaya alıp size imalarla sopa gösterenlerle değil.
Yoksa bugün iyisiniz.
Yarın kötü!
Sıradan bir günde belki ummadığınız kadar bahtiyar.
Özel bir gününüzde beklemediğiniz kadar bedbaht.
Onun için hangi günde hayatı arzuladığınız gibi yaşayacağınızı bilemezsiniz.
Çok özel bir günde iyi ve mutlu olmak gibi bir kavram yok benim hayatımda.
Ki bu nedenle özel günlere önem göstermek gibi bir tavrım yok benim.
İçinde sevdikleriniz, sizi anlayabilecekler, ufak gaflarınızı hoş göreceklerle yaşayacağınız günlere sözüm.
Yoksa hayat dediğin nedir ki gülüm?
Bir gün doğum.
Belki, doğum gününde ölüm!