Takımı teker teker değerlendirmeye kalksam binlerce sayfa tutacağı için buna gerek yok ancak genel olarak söylenecek bir şey varsa tam anlamıyla: “Hüsran”
Maç öncesinde ettiğimiz sohbet sırasında Samsunspor'dan kompakt oyun bekliyorum demiştim.
Mücadele gücünün fazla, konsantrasyonun ise yüksek bir maç olacağı belliydi.
İstanbulspor'un futbolcu mayası çok iyi tutmuş ki geçiş oyununu üst düzey oynadılar.
Maçtan koptuğumuz dakikalarda ise hemen cezayı keserek, müsabakadan 3-0 net bir skorla ayrılırken, taraftar ise beklediği oyunu göremeyince adeta hüsrana uğradılar.
Maçta iki tane net kırılma anı vardı diyebilirim.
Birinci kırılma anı ilk yarıdaki Burak Çalık'ın arkadan gelen İlyas Kubilay Yavuz'a topu bırakıp ağlarla buluşturmasına izin vermemesi.
İkinci kırılma anı ise Yalçın Kılınç'ın rakibine yenik düşerek kendini çimlere bırakması sonucunda rakibin elini kolunu sallayarak golü bulması ve 1-0 geriye düşmemiz.
Bu iki kırılma anı skorbordu değiştirebilecek iki önemli pozisyon olarak kayıtlara geçti.
Korona virüs yakamızı bırakmaması futbolcularımızın bir arada antrenman yapmasına da izin vermedi maalesef…
Ertuğrul Sağlam, Nuri Asan Tesisleri’nde tam kadro olarak kaç tane antrenman yaptı, inanın sayısını bilmiyorum.
Belki de hiç yapmamıştır!
Bu arada dikkatimi çeken bir husus var.
Kırmızı-beyazlı renklere gönül vermiş taraftarlar bu ligi geçen sene ile karşılaştırmasınlar lütfen...
Geçen seneki gibi 10 maç üst üste kazanmayı bırak, bu ligde 3 maç üst üste puan alırsak başarı olarak görülmesi gerekiyor.
Bu lig öyle bir lig ki neyin ne olacağı belli olmayan, hangi takımın ne yapacağı bilinmeyen bir lig.
Hangi takımın kimi yeneceği önceden bilinmeyen bu ligde hedef belli, yol ise çok uzun.
Önümüzde çok uzun bir yol var, lütfen geçen seneki hataya düşüp takım içerisinde baskı kurmayalım.
Elbet düzelecektir, elbet rüzgâr Samsunspor'a dönecektir lakin şunu unutmayalım:
Hedeften şaşmadık, sadece silkelendik!