Tamam kabul ediyorum, ABD ile Türkiye arasında sert rüzgarlar esmeye başlayalı hayli zaman oldu. BOP projesi hayata geçirildiğinden beri. Özellikle de Obama dönemindeki CİA destekli 15 Temmuz kalkışmasından bu yana…
Trump döneminde bir miktar işler yoluna girmişti ama o süreçte de başımıza gelmeyen kalmadı. Özellikle de ekonomide.
Nasıl mı?
Trump döneminde, ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki PKK terör örgütü uzantısı PYD-YPG’ye verdiği destek nedeniyle zaten var olan gerginlik, 2018 yılında ise Rahip Andrew Brunson hadisesi ile Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri tarihinin en büyük krizlerinden birinin içine sokmuştu.
Hatırlarsanız iki ülke liderlerinin birbirlerine oldukça sert sözlerle çıkıştıkları, restleşmelerin yaşandığı, bakanlara yaptırım kararlarının alındığı benzeri pek görülmemiş bir çatışma yaşanmıştı Ankara ile Washington arasında…
Üstelik çatışma ikili ilişkilerle sınırlı kalmamış, ABD Başkanı Donald Trump’ın, doğrudan Türk ekonomisini hedef alan cezalandırma amaçlı yaptırımlara yönelmesi, yapısal nedenlerle zaten önemli bir kırılganlık taşıyan Türk ekonomisini de sert bir şekilde vurmuştu.
Yıla 3.79 TL’den başlayan dolar kuru Brunson’ın tahliye talebinin duruşmada reddedildiği 18 Temmuz’da 4.79’a çıkarken, ABD Hazinesi’nin iki bakan hakkındaki önlemleri duyurduğu 1 Ağustos günü 5 TL eşiğini geçti.
Türkiye’den çelik ve alüminyum ithalatına gümrük vergisini arttırma kararının uygulamaya girdiği 13 Ağustos tarihinde ise dolar kuru, tarihin en yüksek noktası olan 7.21 TL’yi görmüştü.
Kur bu şekilde artınca ne oldu?
Türk ekonomisi sarsıldı. Özellikle dövizle borçlanmış olan ya da ithalata dayalı çalışan şirketlerin bilançoları bozuldu, ardı ardına konkordato ilanları arttı.
Ne zaman ki Brunson tahliye edildi, ABD ile ilişkiler de normalleşti. Ekonomik göstergelerde de bir düzelme başladı. Ancak bu krizin yol açtığı tahribatın izleri silinmedi. Dolar kuru 'faiz sebep enflasyon sonuç' denilerek faiz düşürmeye başladığımız 2021 yılı eylül ayına kadar 8.63 TL'ydi.
Gelelim bugüne…
Son dönemde İsveç’in NATO üyeliği ile Gazze meselesinde Ankara ile Washington’un ayrı kutuplarda yer almalarının yanı sıra, ABD yönetiminin Ankara’ya söz vermiş olduğu F-16 savaş uçaklarının satışı bizzat Amerikan Kongresi eliyle “dondurulmuş” halde.
Brunson krizinden sonra bütün bunlar yetmiyormuş gibi şimdi de yeniden “ekonomik anlaşmazlıklar” su yüzüne çıkmak üzere. Nasıl mı?
ABD Hazine Bakanlığı'nda Brian Nelson diye bir adam var. Bu Nelson; Amerikan Hazine Bakanlığı'nda Terör ve Finansal İstihbarat Müsteşarı olarak çalışıyor. İşte bu Nelson bu günlerde Türkiye'yi ziyaret edecek.
Nelson 2023'ün ocak ayında da Türkiye’ye gelmiş, Rusya’ya konulan yaptırımlarla ilgili hem resmi hem de özel sektör temsilcilerini, alınan yasaklarla ilgili bilgilendirmişti. Bu ziyaretin ardından hala Rusya ile iş yapan Türk şirketleri ise ABD tarafından 'kara liste'ye alınmıştı.
Ankara son dönemde Rus ödeme sistemlerinden, Rusya’ya kayıtlı uçakların Türkiye’deki faaliyetlerine kadar bir dizi konuda Washington’un uyarılarını dikkate alıp önlemleri artırdı.
Ancak bu önlemler Washington açısından “yeterli” görülmemiş ki Nelson ikinci kez Türkiye’yi ziyaret etme hazırlığı yapıyor. Nelson bu ziyarette Türkiye'nin önüne bu kez "Hamas" dosyasını koyacağı konuşuluyor.
Neden bu Hamas dosyası? Şöyle; ABD, bir kaç gün önce Hamas’ı “terör örgütü” olarak ilan eden Avustralya, Kanada, Estonya, Fransa, Almanya, İsrail, Lihtenştayn, Lüksemburg, Hollanda, Yeni Zelanda, İsviçre, İngiltere ile birlikte “uluslararası görev gücü” kurulduğunu duyurdu.
Bu oluşum; Hamas’ı finans eden her türlü silah, mühimmat alımına giden paraların izini sürmeyi, bu para akışını durdurmak için “ortak eylem yapmayı” amaçlıyor.
Hamas'ı finanse eden mali güçler hedefte anlayacağınız. Şimdi bu Nelso'un ziyaret ettiği ülkeler içinde Türkiye'nin de bulunması çok dikkat çekici. Hamas'ı finanse eden mali güç Türkiye'ye uzanıyor mu ben bilemem. Ama Nelson’un apar topar hem Ankara’yı, hem de özel sektörle görüşmek için İstanbul’u ziyaret etmesini bu açıdan görmek mümkün.
Türkiye'nin zaten ekonomik olarak çok zor günler geçirdiği, yeni ekonomi yönetimimizin Evliya Çelebi gibi dünyayı gezip yatırımcı bulmak için canını dişine taktığı, döviz kurunu tutmak için ön kapı-arka kapı bütün imkanların seferber edildiği bir ortamda, bir de elin HAMAS'ı yüzünden başımıza bir bela alırsak, bakın şu işe…
Yukarıda bahsettiğim Rahip Brunson hakkındaki yargı sürecinin ABD-Türkiye ilişkilerinde nasıl etki yaptığını hele ekonomik olarak başımıza gelenleri hatırlayınca, yukarıdakileri de afakanlar basıyordur herhalde!
Ekonomide Brunson krizinden sonra, bir de Hamas krizini kaldırabilir miyiz dersiniz!