Merhum Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel, "Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur" demişti yıllan önce…
Aslında 'Faiz sebep enflasyon sonuç' denilerek müdahale edilen ve yüzde 8.5'lara kadar düşürülen politika faizinin, enflasyon ve dolar kurunu zıplatması sonrasında yaşadığımız bu 4 yıllık yoksulluk günlerinin ve boşalan tencerelerin 31 Mart yerel seçimlerinde yarattığı tsunamiyi, ben daha 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bekliyordum.
Fakat iktidar o seçimler öncesinde; allem etti kallem etti, ‘yok beka sorunu’ dedi, 'yok Gabar'dan petrol fışkırıyor’ diye müjdeledi, ‘yok enflasyonu dış güçler patlattı' diye vatandaşın öfkesini kendi üzerinden çekti, ‘yok Karadeniz doğal gazını yarın öbür gün kullanmaya başlayacağız’ diyerek umut pompaladı, ‘yok emekliler sabredin seçimden sonra zam yapacağız’, ‘bu yaz ekonomi düzelecek’ diyerek emeklileri ve geçim sıkıntısı altında ezilen milyonları oyaladı, ‘yok CHP teröristlerle iş birliği yapıyor’, ‘yok bakın Kandil, Kılıçdaroğlu'nu destekliyor' gibi uyduruk videoları seçim meydanlarında izletti, sonuç olarak vatandaşın oyunu almayı bir kez daha başardı.
Millet İttifakı'nın en önemli ortaklarından Meral Akşener'in adaylık açıklamasının kesinleştiği gün 6'lı masayı devirerek yarattığı büyük skandal da bütün bunların üstüne eklenince, Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 48'lerde kaldı ve Erdoğan karşısında kaybettiği seçimlere bir yenisini daha ekledi.
İşte seçmen 14 Mayıs'ta son kez kredi verdiği, iktidara aradan geçen süreçte ekonomide hiçbir düzelme belirti olmadığını iyice öfkelendi. Üstüne üstlük bir de dalga geçer gibi 10 bin lira gibi ucube bir maaşa mahkum edilen 16 milyon emeklinin çığlıklarını duymayınca, seçmen de kırmızı kartı gösterdi.
Bu seçimlerin Türkiye’de farklı bir siyasi iklim yaratacağını dünkü yazımda belirtmiştim.
En çok da iktidar ortakları için bu iklimin değişmesi gerektiği ortada.
Çünkü iktidar bu aşamadan sora şimdiye kadar yaptığı bütün hataları affettirecek adımlar atmadığı taktirde önümüzdeki ilk seçimde çok daha ağır bir sonuçla karşılaşacağını tahmin etmek artık zor değil.
Bu sonucu görmek istemiyorlarsa ne yapmalılar:
Bir kere bu ülkede hukukun üstünlüğünün sağlanması gerekiyor. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ı bile karşı karşıya getiren bir hukuk düzeni, bu ülkenin insanını son derece olumsuz etkilediği gibi, kurumları da zedeliyor.
Bunun yanı sıra hukukun üstünlüğünün sağlanmasına yönelik olarak AİHM kararları uygulanmalı Selahattin Demirtaş, Can Atalay ve Osman Kalava serbest bırakılarak, yıllardır yaşanan bu hukuk garabetine artık son verilmelidir. En önemlisi ise siyasetin, hiçbir şekilde hukuka müdahale edemeyeceği bir değişim mutlaka sağlanmalıdır.
Ekonomi yoluna sokulmalı ve enflasyon biran önce düşürülmelidir. Emekliler başta olmak üzere toplumun dar ve sabit gelirli kesimlerini oyalamaktan ve seslerini duymazdan gelmekten vazgeçilmelidir.
Gençlerin özellikle de işsiz gençlerin, atanamayan öğretmenlerin feryatları duyulmalıdır. En önemlisi de işe alımlarda ve atamalarda liyakata büyük önem verilmelidir ve 14 Mayıs seçimleri öncesinde söz verildiği gibi torpil ve adam kayırma gibi şaibelere neden olan 'sözlü' sınav yani 'mülakat' uygulamasından biran önce vazgeçilmelidir.
"Bize oy vermezseniz, hizmet de alamazsınız” gibi ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, en önemlisi de vatandaşa parmak sallayan söz ve eylemlerden mutlaka kaçınılmalıdır. Çünkü bu ülkenin tek tedavisi barış ve kardeşliktir.
'Ben ceketimi koysam, kazanırım' tezi 22 yıl sonra artık iflas etmiştir. Millet iradesiyle inatlaşılamayacağını hiçbir zaman unutulmamalı, iktidar da muhalefet de bu gerçeği aklından çıkarmamalıdır.
Sonuç olarak 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin gerçek galibi, sayıları 16 milyona ulaşan emeklilerdir. Sandığa gitmeyerek ya da parti tercihlerini değiştirerek tepkilerini ortaya koyan emekli vatandaşlarımız, sandıkta gereğini yaptılar. İşte demokrasinin güzelliği de buradadır!
Madem bu seçimin gerçek galibi emekliler oldu. O zaman;
EMEKLİLER YILINIZ KUTLU OLSUN!