Dünyada, barındırdığı yararlı bakteriler ve çeşitli bileşenlerle meşhur olan bir ürün bu.
Tıpkı keçi sütü gibi.
Ama çiftlikte yetişen keçinin sütü değil elbette.
Keçi sütünü keçi sütü yapan, onu meşhur eden şey, ayak basılmamış kıymetli otları yemesi, en yüksek dallara uzanarak, en el değmemiş yaprakları kopararak yemesi.
Malum, keçi çiftliklerinde ekseri hazır yem veriliyor.
Dolayısıyla ve beklendiği üzere sütün kıymeti düşüyor.
Sadece kıymet değil düşen...
Keçi de yok oluyor.
1 milyon yıl daha keçileri çiftliklere hapseder ve önlerine iğrenç karışımları koymaya devam edersek, sanırım keçiyi salsak da artık doğaya gitmeyecektir.
Tıpkı çiftlik tavuğu, aman pardon pilici gibi.
Pazarlarda çiftlik çıkması tavuklar satılıyor, yumurta tavukları…
Sal bakalım yürüyor mu, kaçıyor mu?
İşte keçi de yıllar sonra böyle olacak.
Yani, Darwin haklı, üzgünüm…
Neyse…
Konumuz sütün kıymeti olunca keçiden bahsetmeden edemedim.
Keçiyi çiftliğe kapatıp yemi dayayabiliyorsun fakat mandaya bunu yapamıyorsun.
Manda hayvanı başka!
Çamur istiyor, özgürlük istiyor.
Yörüklerde mesela, mandalar gidiyor, 3 mevsim sonra dönüyor ahırlara.
İşte sütün kralı da o 3 mevsim boyunca oluyor.
Ve tabi az da oluyor.
İşte bu yüzden mandacılık desteklenmeli ve büyütülmeli.
Fakat asla çiftliklerle değil!
Onlara doğal yaşam alanları açılmalı ve mevcut alanlarına müdahale de edilmemeli.
Keçiyi evirdik, mandaya sahip çıkmalıyız.