Hayatını şahsiyetini yitirmeden yaşamak düsturuna sahip olanlar var.
Oldukça da çoğunluktalar…
Mevki, para, güç, şöhret, makam…
Birçok insanın başını döndüren ve gözünü karartmaya yeten şeyler olduğu muhakkak…
Yine de kişinin yaşam biçimi, dünya nimetlerinden çok saygın ve karakterli bir yaşamı tercih nedeni olabiliyor.
Her şey para değil!
Makam ve güç de…
Güç deyince bir parantez açmadan geçemeyeceğim.
Nedir güç?
Kişinin, kişiye tahakküm kurabileceği ve her şekilde üstünlük kurabileceği fiziksel bir artı mı?
Yoksa bulunduğu konumun kendisine sağladığı yetkisel avantajlar mı?
Bana sorarsanız, değil.
Güç sevgidedir.
Karşınızdakine verdiğiniz sevginin size döndüğü oranda yüreklerde edindiğiniz yerdir.
Sevdiğiniz, sevildiğiniz yerde bulduğunuz itibara denk bir başka saygınlık veya güç yoktur.
Var sanılıyorsa da geçicidir.
Bazen bu duyguya sahip olanlarla hepimiz karşılaşabiliyoruz.
Hatta beraber aynı havayı soluyabiliyoruz.
Hayatı sadece maddi yönden gören ve değerlendiren bu grup içinde olanlar menfaat ve itibarları zedelendiğinde buna vesile olduğunu zannettiklerini maddi yönden ezerek sindirebilecekleri gibi zavallı bir düşünceye sahip olabiliyor.
Bir genelleme yapmak ve her gücü bu sınıfa sokmak elbette yanlış olur.
Ama hayatı bir mücadele olarak yaşayan, şeref ve haysiyeti, itibarlı bir yaşamı tarz olarak edinenlerin bu tür sınamalar karşısında sineceklerini düşünmek yanılgıdır.
İnsan aç kalır…
Açık kalır…
Kazanır veya kaybeder…
Yeniden kazanır.
Ama kaybettiğinizde kazanılamayacak hasletlerde vardır.
Şahsiyet, şeref…
İtibar ve saygınlık…
Sıcak, samimi ve dostane sevgiler...
Bu hasletlere sahip olanların geçmişlerinin olduğu gibi gelecekleri de zorluklarla doludur.
Ama kaybetseler de kaybettirilseler de değişmeyen bir şey vardır.
Onlar eğilmez, hep dik durur…