Hayat ne kadar da garip.
Şimdi, şu saniyelerde dünyaya gelen binlerce bebek var.
Binlerce annenin gözlerinden burun kemerlerine yaşlar süzülüyor.
Binlerce yeni çığlık, binlerce kesilmiş göbek bağı-hoş geldin kurdelesi.
Öte yandan yine aynı saniyeler ölüme ev sahipliği yapıyor.
Binlerce insanın enerjisi sönüyor ve hayata veda ediyorlar.
Arkalarında bir sürü üzgün insan...
Hayat ve tecrübelerin herkese olduğu gibi bana da öğrettiği bir şeyler var.
Bunlardan biri de büyük konuşmamak...
Küçüklüğümden beri öyle farklı hayaller kurdum, öyle duvarlar ördüm ki kendime, şimdi bunlardan adım adım uzaklaşıyor olmak şaşırtmıyor ama kırıyor beni.
Bir nevi ayak uydurma, sisteme direnememe, boyun eğme gibi.
Hayatın gidişatında sürüklenmek mi yoksa kendini koyuvermek mi bunun adı?
Sorular, sorular, sorular kafamda...
Cevaplar aranıla dursun, benim derdim masumiyeti kaybetme korkumla...
Sahi, söylesenize:
Garip olan ben miyim yoksa hayat mı?
Garip olan sen misin yoksa hayat mı?
Garip olan biz miyiz yoksa hayat mı?
SOYTARI ÇAĞI
Günümüz dünyasında mutlaka "soytarı" olmalısınız.
Olmazsanız ne mi olur?
Kimsenin umursamadığı, aldırmadığı kişiler olursunuz.
Hatta daha kötüsü, bir soytarı olamazsanız soytarıların bile alay ettiği biri haline gelirsiniz.
Tartışma programlarında en çok soytarılık yapan kişi kazanıyor, maç programlarında en çok soytarılık yapan kişi izleniyor.
Magazin, diziler, yarışma programları, konuklu konuksuz programlar vs. soytarılık yapmazsan tutmuyor.
Soytarılığın ibresi yükseldikçe reytingler artıyor, cepler doluyor, taraftar çoğalıyor, soytarı olmayanlar bu halkaya dahil olmak için soytarı olmaya çoktan hazırlar zaten.
Maalesef günümüz dünyasında soytarının gölgesinden türemiş, şarlatanlar var ve böyle olmasına da biz prim veriyoruz.
Herkes şarlatan olunca merak ediyorum; adam gibi adam mı arayacağız acaba?