BELEDİYELERİMİZ maddi imkanlarının kısıtlılığı nedeniyle bu ekonomik handikaplarını giderecek yol ve yöntem arayışı içine giriyorlar.
Makul bir yöntem.
Hele hele muhalefet belediyeleri için.
Çünkü iktidarın onlara yardımcı olmak gibi bir çabası yok.
Niye yok?
Onu da anlamak mümkün değil.
İktidarı, muhalefeti hepimiz bu milletin çocukları değil miyiz?
Hepimizin ataları bu yüce millet ve devletin bağımsızlığı için savaşıp can vermediler mi?
Bu ayırımcılık niye?
Elbette hepsi tepeden kaynaklanıyor.
Bu ülkede yaşamış devlet büyüklerimiz İnönü, Celal Bayar, Turgut Özalp, Süleyman Demirel siyasetçi değiller miydi?
Bu değerli insanlar bir dönem kendi partilerinin başında siyaset etmemişler miydi?
Peki, cumhurbaşkanı seçildikten sonra hangisinin bu ülkenin herhangi bir vatandaşı için; “Bu benim partimden, bu değil!” diyerek bir ayırımcılık yaptığına şahit oldunuz?
Hangisinin cumhuriyetin değerlerini, Demokrasimizi, özgürlüklerimizi, Atatürk ilke ve inkılaplarını tartışmaya açılmasına müsaade ettiğine şahit oldunuz?
İçlerinde hangisinin, “Bu benim partimin belediyem, bu değil” tavrı güttüğünü gördünüz?
Böyle bir şey asla olmadı.
Olmadığı içinde bugünkü gibi bazı muhalif belediyelerin, “Suya düşen yılana sarılır misali” bazı geçmişi saygı görmeyen kimliklerden medet ummaya çalıştığını görürsünüz.
Bunlardan birisi Atakum Belediyesi.
Belediyenin başkanı benim de değerli dostum Cemil Deveci.
Bir heyet gelmiş ona İstanbul’dan…
Bazı projeler sunmuş.
İstanbul’dan gelen bir dernek başkanı zat da, “Başkanımıza çok güveniyoruz. İnşallah kendisiyle çok güzel bir iş birliği yapacağız” demekteymiş.
Bak Cemil Deveci…
Bak sevgili dostum…
O güvense de sen sakın ola güvenme!
Çoluk çocuğun, bir avuç sabinin aidatını cebine koyup, giden adama güven olmaz!
Bırak projesi kendine kalsın.
İş birliği için başka kapıya baksın.