HAYAT hepimizi bir şekilde yoruyor değil mi?
Öylesine bir sürekçi,
Kimsenin yaşadığı kimseninkine benzemiyor.
Aynen doğuş hikayelerimiz gibi…
Kimimiz şanslı,
Kimimiz şanssız doğuyoruz.
Şanslı doğmak nasıl oluyor deseniz,
Ona da çok tutarlı şeyler söyleyemem aslında.
Ama mutlu bir azınlığın en azından dünyaya geliş ve yaşama şartlarının farklılığı herhalde onun için bir şans oluyor.
Gerçi birçok görmüş geçirmiş insana sorsanız insanın hayattaki en büyük şansı sağlıklı olmasıdır diyecektir.
Zira sayamayacak kadar paranızın olması da, sizin hayat adına şanslı olmanıza vesile olmayabiliyor.
Rahmetli Sabancı’nın ölümünden önce doğuştan özürlü olan oğlunu anlatırken;
‘Allah’a şükür çok büyük bir variyetim var.
İstediğim her şeyi alabilir, giyebilir ve istediğim kadar para harcayabilirim.
Bu memlekete hizmet eden ir oto fabrikam var.
Ama oğluma bir araba hediye edemiyorum.
Bu da benim hayat adına en büyük acım ve şanssızlığım’ dediğini hatırlıyorum.
Sabancı’nın hayat adına her şeye sahip olduğunu düşündüğümüz anlarda bile hayatında eksik kalan bu yaşanmamışlığın onu ne kadar yorduğunu düşünebiliyor musunuz?
Bizler içinde geçerli bu.
Umduğumuz nelerden uzağız,
Beklentilerimizin birçoğuna erişemiyoruz,
Mutlu olmak için çıktığımız çok şeyde mutsuzluğu yaşıyor ve neden olmuyor düşüncesiyle ne kadar yoruluyoruz değil mi?
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Ve bu yorgunluk hiçbir şeye benzemiyor.
Ne kilolarca yük taşımak.
Ne kilometrelerce yol yürümek.
Hiçbiri inanın yürek yorgunluğuna eş düşmüyor.
Onun için geçenlerde okuduğum bu deyişe çok takıldım.
Orada;
‘ HAYAT öyle bir yoldur ki,
Ayaklarından çok yüreğin
yorulur’ diyordu.
Haksız mı yani?