BİR yıldır siyaset sahnesinde bir ilki yaşamış ve altı partinin bir araya gelerek oluşturdukları Millet İttifak’ının çalışmalarını yeniden demokrasiye geçiş olarak izlemiş ve nitelemiştik.
Neler vaat etmişlerdi, neler…
Kendi ifadelerine göre, ‘Tek Adam Rejimi’ bitecek, Parlamenter Demokrasi yeniden gelecekti.
Her şeyi, geçiş sürecini en ince ayrıntısına göre düşünmüş, planlamışlardı.
Bu iyi miydi, kötü müydü bakış açısına göre değişebilirdi.
Öncelikle altı değişik misyonun temsilcilerinin koşulsuz olarak bir araya gelebilmiş olabilmeleri özlenen bir tablonun ifadesi olarak herkesten takdir toplamıştı.
Her sorulduğunda kendileri için bir şey talep etmediklerini, ülkede demokrasinin ışığının yeniden yakmak için yola çıktıklarını söylemişlerdi.
Eh, bizler saf Türk olarak bu masalı yutmuştuk tabii…
Oysa bilmeliydik ki bu ülkede siyaset, kendi egoları ve fikirleri tatmin olduğu sürece kabul edilebilir bir süreçti onlar için.
Yoksa ülke halkının çoğunluğunu kabul ettiği sisteme göre seçilen cumhurbaşkanı ve yönetimi doğal olarak hepimiz tarafından kabul ve saygı görürdü.
Bu kabul hepimiz geçerli ve öyle olmalı.
Ben kendi şahsıma, yaşadığım ülke halkının çoğunluğunun ortaya koyduğu iradeye saygısızlık etmek ve bu iradeyi ret etmek gibi bir gaflete asla düşmem.
Elbette bir düşüncem, bir tercihim vardır ama hepimiz için çoğunluğun ortaya koyduğu iradeye saygı göstermek zorunluluğumuz vardır.
Açıkçası ben ve benim gibi düşünenlerde, altılı masayı oluşturan liderlerin her birinin aynı çoğulculuk anlayışıyla demokrasinin gereğini yerine getirecekleri gibi bir yanılgıyı bekler olmuştuk.
Oysa gördük ki…
Çoğunluğun ortaya koyduğu iradeyi noter tasdiki olarak gören İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener, kendi düşüncesini diğer beş lidere dikte etmeyi nedense aynı anlayışla özdeşleştirmemişti.
Bu durumda ne denilebilirdi ki;
‘Bana bir masal anlat baba’ demekten başka.
Zira gördük ki…
‘Demokrasi’, Sayın Akşener için masaldan başka bir şey değildi…