JOKEY Kulübü’nün açıklamasına dair bir başlık değil.
Günün siyaset gelişmelerini tanımlayan kelimeler bunlar.
Öyle bir aday adayı süreci geçirdik ki…
Parti ayrımı yapmıyorum, seçilmeye aday olanları aylarca sokak sokak dolaştırıp adeta süründürdüler.
Ön seçim, dediler.
Yoklama, dediler.
Temayül dediler.
Beklettiler de beklettiler!
Doğal olarak her aday adayları, ‘Acaba ben mi?’ deyip genel merkezlerinden gelecek haberi beklediler.
Nihayet bu sürecinde sonuna geldik.
Belirlenen isimlerle kimini mutlu ettiler.
Kimini mutsuz.
Kimi adayım dedi yola çıktı.
Kimi küstü başka kapılarda dolaştı.
Çizik yemek kolay sindirilecek bir şey değil.
Hele de 5 yıl boyunca makam koltuğunu ısıtmışken…
O koltuğun sihirli cazibesini yaşamışken…
Makamdaysanız, dostunuz çoktur.
Yüzünüze gülen,
Sırtınızı sıvazlayan,
Her yaptığınıza alkış tutan,
Yanlışlarınızı doğru kılan…
İşte bunlar çoktur.
Yalakalığa, sahte alkışlara o kadar çok alışır ve ısınırsınız ki…
Artık kendinizi vazgeçilmez addedersiniz.
‘Ben varken başka kimse olmamalı’ dersiniz.
Ama böyle bir dünya yok tabii!
Özellikle de siyasette.
Zira siyaset bir değirmen taşı gibidir!
Çarkların arasında kaşım, gözüm demeden öğütülürsünüz.
Bu seçim geçmişteki yaşanmışlıkların yeni bir tezahürüdür.
Seçilip, halkın önüne konan isimler yüzde yüz doğru mudur?
Gerek parti içinde, gerekse halk nezdinde kabul görmüş müdür?
Değildir elbette.
Kaybeden, ismi silinen de kabul etmez, yakıştırmaz kendine…
Etrafındaki taraftarı da içine sindiremez.
İşte ayrılıklar, transferler bu nedenledir.
Kıymetinin bilinmediğini, vefasızlığa uğradıklarını düşünenler başka adreslere yelken açarlar.
Bugün Samsun merkezde yaşanan da budur.
Banko görünen de vardır.
Plasesi de.
Umudunu tazelemek isteyen de vardır.
Şüpheli görünen de…
Altın terazisine çıkılmış gibi görünen bir ortamda, bomba patlatacak da…
Tabi anahtar;
Elini vicdanına, cebine atıp oy kullanabilirse, halkta!