NE kadar zaman önceydi hatırlayamıyorum ama konuyla ilgili birkaç yazı yazmış, muhatabı kurum ile de temasa geçmiştim. Pazartesi akşamı çok sık göremediğim ama bana sevgi ve saygısını bildiğim bir kardeşimle uzun bir telefon görüşmesi yaptım.
Adı, Mahmut Arslan.
Kendisi İmam Hatip Mezunu, asıl mesleği imamlık olan ve konusunda uzun yıllar gerek yurt dışında, gerekse yurt içinde dernek başkanlıkları yapmış bir kardeşim.
Sosyal medyada, ezan sesinin desibeli ve geçen akşam iftar saatinden bir saat önce okunan merkezi sistem ezan üzerine bir yorumunu okudum.
Orada, bazı kendini bilmezlerin ezanı kötü okuyanları bahane ederek Cimer’e şikâyette bulundukları, bu şikâyetlerin il müftülüklerince denetlenerek açıklığa kavuşturulmasını istiyordu.
Zira anladığım kadarıyla, bazı yetkililerin, şikâyetçi oldukları müezzin ve imamlara bizzat telefon etmelerini istedikleri söylenmiş.
Mahmut kardeşim özünde diyor ki;
“Böyle bir sistem yanlıştır. Müftülüklerin bizzat şikâyet edilen camilere giderek şikâyeti yerinde incelemeleri gerekir. Vatandaşın her dediğine itibar edip, din görevlilerini itibarsızlaştırmaya hiçbir kişi ve kurumun hakkı yoktur.”
İşte bunun üzerine sosyal medyada polemik konusu olmamak için kendisi ile telefonda bizzat görüşüp, fikirlerimi ilettim.
Her zaman, her yerde söylediğim şeyi Mahmut kardeşimle de paylaştım.
“Ben dinin gereklerini layıkıyla yerine getiren biri değilim ama sabah ezanını ehil bir sesten dinlemek gibi bana huşu veren bir şey yok” dedim.
Mimar Sinan Mahallesi’nde, oturduğum evin hemen yakınında yapımı halen devam eden Büyük Cami var.
Uzun süre akordu bozuk bir ses özellikle sabah ezanını okuyordu.
Üstelik evlerin duvarlarının gümbürdemesine neden olacak bir desibel seviyesinde…
Halen de öyle.
Mikrofonu çok açınca sesim güzel çıkacak zannediyorlar zahir, diye de ekledim.
Hak verdi kardeşim ama bilmediğim bir şeyi de ekledi.
Müftülük ezanın, 80 desibele kadar bir ses yüksekliğiyle okunabileceğini söylemiş.
Ama bu illa da üst sınır olan 80 desibele bağlanmasını gerektirmiyor.
Öncelikle ezanın sadece eğitim almış müezzinler tarafından okunması gerektiğini...
Sesi tiz olan müezzinlerin mikrofona 15-20 cm. mesafeden ezan okumasının önerildiğini…
Hoparlörlerden yüksek ses çıkmasının nedeninin, ezanı daha iyi okumak isteyen müezzinin, kendi sesini duymak istemesi amacıyla bu mesafeyi ihlal etmesinden kaynaklandığını…
Caminin imamı dahi olsa başka hiç kimsenin ezanı okumaya talip olmaması, olsa da okumasına fırsat verilmemesi gerektiğini ifade ediyor.
Ama bizim camilerimizde eş-dost muhabbetine okunan ezanlar var.
“Gel bu vakti de ezanı sen oku” diyen var.
Ama gece karanlığında patlayan sesin karşısında yaşlının, hastanın, bebeğin, yataklarından korkuyla fırlayan çocukların olduğunu unutanlar da var.
Mahmut Arslan diyor ki; “Biz halkımıza dinimizi sevdirmek için çaba sarf etmeliyiz. Böyle uç şeylere tevessül ederek halkı camiden, ezandan, namazdan, dinden soğutmak doğru değil. Yıllarını bu çabaya veren kardeşimiz bundan böyle bu yanlışı doğruya çevirmek için ekstra zaman harcayacağım.”
Bence gerekli bir çaba…
Din bizim…
Ezan bizim…
Bütün çabalar, sevmek ve sevdirmek için olmalı.