TARLA ürünlerini ve meyveleri tüketme anlamında gerçekten şanslı bireylerden biriyim.
Rahmetli babam bu kentin ilk sebze ve meyve komisyoncularından biri hatta ilk diyebilirim.
O nedenle hayatta olduğu sürece bu ürünlerin en tazesini, en kalitelisini tüketme şansına sahip oldum kardeşlerimle beraber…
Hatta bu şansın kıymetinin farkında bile değildik.
Çocukluğumdan beri hep bahçeli evlerde büyüdüğümden sezonluk taze sebze, meyve ve bakliyat soframızdan hiç eksik olmazdı.
Büyüdük, evlendik rahmetli yetiştirdiği ürünleri bize sunmaktan hiç bıkmadı.
O mis gibi kokan, kokusu ellerimize sinen domates, salatalık ve biberleri bahçeden gidip toplamaya üşendiğimiz için babam ayrı ayrı poşetler yapıp, üzerlerine isimlerimizi yazar ve akşam hiç olmazsa bir zahmet gelip almamızı beklerdi.
Aradan yıllar geçti.
O ebediyete göç ettiğinde nöbet sırası bana geçti.
Ne geçmişte ne kendi yetiştirdiğim ürünleri tükettiğimizde bir şeyin, hiç farkına varamadık;
‘Fiyatlarının...’
Şimdilerde manavda, pazarda etiketleri görünce geçmişteki günlerde onları tüketmekte bir anlamda balayı yaşadığımız anlayabiliyorum.
Allah’a şükürler olsun hala sebze ve meyve alışverişimizi yaparken çok sıkıntı çekmemekle beraber bazı tasarruf tedbirleri uygulamaktan geri kalmıyorum.
Ama olan var, olmayan var.
Ve insanlar bugünlerde tezgahlardaki sebze ve meyveye sadece bakıyorlar.
Her şey alabildiğine pahalı.
Fiyatlar el yakıyor!
Satan da mağdur ve şikayetçi.
Alan da…
Ondan bir, şundan 2 kilo alma devri bitti.
25 liralık patlıcandan,
20 liralık biberden,
17 liralık domatesten,
20 liralık salatalıktan file dolduran yok artık.
Hepsinden ancak birer tane alabilen vatandaş bugünleri de gördü.
Bahane çok…
O, bu, şu…
Yersen!