AÇIK yüreklilikle, göğsümü gere gere söylüyorum;
Ben devletini, milletini seven;
Bayrağına,
İnancına,
Hakka,
Hukuka,
Bağımsız yargıya,
Laikliğe kayıtsız, şartsız sonuna kadar bağlı bir Türk vatandaşıyım.
O nedenle,
Ne devletime,
Ne onu yönetenlere,
Ne Anayasa hükümlerine,
Ne de beşeri ilişkiler kurallarına asla saygıda kusur etmem.
Bu siyasetin her döneminde böyle olmuştur.
Yaş itibariyle ülkemin siyasi geçmişinin yakın tarihine konu olmuş, hükmetmiş,
Sorumluluk almış,
Devleti yönetmiş tüm siyasi figür ve büyüklerine tanıklık etme fırsatını da yakalamış biriyim.
60’ların,
70’lerin,
80’lerin,
90’ların ve 21. yüzyılın siyasi tarihinde yer alan tüm yönetim ergleriyle yaşama şansı elde ettim.
Yönetim biçimleri,
Şahsiyetleri,
Siyasete bakış açılarını,
Devlet ve millet kavramlarına yaklaşımlarını,
Anayasal hüküm ve kurallarla yargının ve hukukun bağımsızlığına sahip çıkmışlıklarına da vakıfım.
Demirel’in,
Ecevit’in,
Erbakan’ın,
Özal’ın.
Mesut Yılmaz’ın iktidar dönemlerini ve bu dönemlerde ayrı ayrı sorumluluk ve devlet idaresindeki tavırlarını iyi bilirim.
Birbirleriyle gerek mecliste, gerekse siyaset sahnelerinde zıt kutuplarda olsalar da vatandaşa örnek olacak karşılıklı saygılı davranışlarının nasıl rol model olduğuna da tanığım.
İçlerinde en aykırı siyaset biçimini benimsemiş (Tabi bana göre) Rahmetli Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde senden, benden, ondan demeden nasıl bir eşitlik ülkesiyle devleti yönettiğini ve devlet babanın tüm evlatlarına eşit yaklaşması gerektiği örneğini halkına gösterdiğine de şahidim.
Ona hiç oy vermedim.
Politikalarını da hiç benimsemedim.
Ama devlet nedir?
Devlet nasıl temsil edilir?
Devlet hukuku her ferdi nasıl kucaklar faslına geldiğinde,
Hiçbirinde kusur etmemiş bir liderdir.
Açıkça böyle bir lideri ve attığı her adımda nasıl bir devlet adamı olduğunu kanıtlamış Demirel’i, bugün gerçekten özlüyorum.