SEÇİMLER vaatlerle başlar.
Umut ve beklentilerle devam eder.
Sandığa gidene kadar halkın umut ve beklentilerini kendi tarafına çekmek her siyasinin öncelikli tercihidir.
Bunu neye göre yaparlar?
İl veya ilçenin öncelikli sorunlarına ne kadar vakıf olduklarını ortaya koyarlar.
Vaatlerini gerçekleştirmeleri adına halk üzerinde bir inanç tesis etmeye çalışırlar.
İş, aş, üretim vaat ederler.
Herkese eşit yaklaşacaklarına dair sözler verirler.
Seçildikten sonra herkesin başkanı olacaklarını iddia ederler.
Belediyenin tek kuruşunu kimseye yedirmeyeceklerini garanti ederler.
Mahalle mahalle…
Sokak sokak tüm eksiklikleri tespit ettiklerini, bunların telafisine dair projeleri olduğunu…
Göreve geldikten sonra aciliyet sırasına göre hepsini çözüme kavuşturacaklarını beyan ederler.
Hatta bunları süslü kitapçıklarda toplayarak, görsel olarak halkın beğenisine sunarlar.
Sonra seçim gelir, sonuçlanır ve içlerinden biri göreve gelir.
Zaman çabuk geçer.
Bir bakmışsınız yeni bir seçim gündeme gelir.
Çoğu neyi, ne kadar yaptığını unutup eski vaatlerini yeniden gündeme getirir.
İnandırıcılıkları da halkın gerçeklere ne kadar vakıf olduğuyla değerlendirilir ve değer bulur.
Bir siyasiye neden olur olmaz her şeyi vaat ediyorsun diye sorulmaz!
Seçim sürecinin hukuku budur.
Ne kadar vaat edip ikna edersen, o kadar öne geçersin.
Onun için vatandaş olarak ne vaat ettiklerine ne söylediklerine değil, söylemlerinin yaşadığımız yörelerle ne kadar ilintili ve gerçeklere ne kadar uygun olduğuna eşitlemek, halk olarak bizim görevimiz.
İşte önümüzde 3,5 aylık bir süreç kaldı.
Aday adaylarının içinden birileri yakında aday olarak ilan edilecekler.
Bizde onlara bakacak, onları dinleyeceğiz.
Hizmet edecekleri yerleri ve insanlarının beklentilerini ne kadar isabetle tespit ettiklerine bakacağız.
Sorunların ve hizmet taleplerinin ağırlık ve önceliklerine göre yapacakları sıralamanın realiteye uygun olup olmadığını irdeleyeceğiz.
Bir belediye başkanı olarak sadece seçimden önce değil, seçimden sonra da oy talep ettiği insanlara ne kadar yakın olabileceklerini ölçümleyeceğiz.
Projelerinin uygulanabilir olup, olmadığını tespit edeceğiz.
Uygulanabilir olsa dahi, bu projeleri gerçekleştirmeye yönetecekleri belediye bütçelerinin yeterli olup olmadığına bakacağız.
Yönetim anlayışlarında hakkaniyetli olup olmadıklarına…
Görev aldıkları takdirde hangi liyakatli kadrolarla çalışacaklarına bakacağız.
Halkın üretim gücüne hangi katkıları yapacaklarını, bu anlamda reel projeleri olup olmadığına bakacağız.
Hepsinden öte geçmişinde bu halka hizmetine dair bir izi olup olmadığına bakacağız.
Sadece partisinin değil tüm halkın başkanı olacağına ikna olacağız.
Bunların hiçbirini yapmayacaksak o zaman;
‘Yine yanlış yapmışız, yine yanlış adamı seçmişiz’ diye dizlerimizi dövmeyeceğiz.