KİM ne derse desin bir şeyler iyi gitmiyor!
Halk katmanları arasındaki uçurum giderek büyüyor.
Kazançlar arasında da…
Vergilendirmede de…
Alım güçlerinde de anormal farklılıklar oluştu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin rahmetli 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başardığı bir şey vardı bu ülkede.
Son derecede önemli idi.
Ürettiği ekonomik politikalarla bir orta direk yaratmıştı.
Belki her şeye değil ama ihtiyaçları olan her şeye en azından ihtiyaçları ölçüsünde sahiptiler.
Ay sonu nasıl gelecek kuşkuları yoktu.
Aç kalacak mıyız endişesi evlerinden uzaktı.
Emekli olan ikramiyesiyle, işçisi, memuru maaşıyla birikim ve tüketim sıkıntısı çekmiyordu.
O zamanlarda lüks olarak tanımlanacak çok tüketim kalemi yoktu belki ama bugün olmayan çok şey de piyasadaydı.
Aile reisler evlerini yağ, et, peynir girecek girmeyecek tartışmasına muhatap olmuyordu en azından…
Ev, araç sahibi olmak için alınacak krediyi nasıl öderim gibi bir düşünce sanırım orta direğin endişeleri arasında yer almıyordu.
Zamanla gelir farkları birbirinden gittikçe uzaklaşmaya başladı.
Orta direk artık maziye gömülüyordu.
Zengin veya fakir diye ikiye ayrıldık.
Tabi bu zengin kesimin içindeki yüzde 3 çok zengini, yanlarına yanaşmak, ufuklarına erişmek gibi bir ufkumuz olamayacağı için onları kast etmiyorum bile!
Diyeceksiniz ki…
Bak raflarda her şey var.
Et var.
Süt var.
Yağ var.
Peynir var.
Hatta Fırıncılar Odası’nın 2.5 liraya çıkartmaktan utandığı ekmek de var.
Eee, ‘O zaman ne yok ki’, diyeceksiniz;
Hemen söyleyeyim.
Para yok!
Olmayınca prototip araba çıkartmışsın.
‘Bakın yapamazsınız dediniz ama yaptık’ demenin ne esprisi var!