PARANIN günümüzdeki anlam ve değerini inkar etmek mümkün mü?
Satın alamayacağı bir şey var mı?
Sizi herhangi bir yerde öne çıkartmaması, itibarlı kılmaması mümkün mü?
‘Parayı veren düdüğü çalıyor’ diyor adam…
Bir arkadaşım, 65-70’ten sonra artık her yerde para konuşur...
Bir kadınla bile yaşamak istesem, ne kadar param var diye bakar, diyor.
Öyle midir bilmiyorum.
Çünkü kadın, erkek kimseyi küçültmek istemiyorum.
Ben duygularımla yaşarım mesela…
Kimsenin de kendi duygularını paraya değişeceğini ummam!
Böyleleri yok mudur?
Vardır mutlaka.
Hayatlarını para endeksli yaşayanlar, bugün ona en kolay ulaşabilecekleri yerlerde olmanın yollarını arıyorlar.
Bu yol genelde onları legal olmaktan çıkartıyor.
Çünkü çok para kazanmanın yolu işi düzgün yapmak değil.
Hatta yapmadığının, hak etmediğinin karşılığını almaktan geçiyor.
Bunu yapanlar ülkenin mutlu azınlık gurubunu teşkil ediyorlar.
Öyle sanıyorum ki sayamayacakları kadar para vardır hesaplarında.
Kafa yormadan...
Fazla mesai harcamadan…
Kendilerine sunulan olanakları sonuna kadar sömürüp, hayatı yaşanır kılan tek ögenin, ‘para’ olduğu fikrini en önemli sav haline getiriyorlar.
Tam da burada bir sanatçımızın sarf ettiği sözü hatırlatarak devam etmek istiyorum.
‘Bu ülkede bir gün, paranın yenmeyeceğini ve en büyük servetin beton olmadığını öğreneceğiz…’ diyor.
Aslında o servetin adını da paylaşıyor yorumunda…
Ben sadece yazımı finalinde kullanmak üzere oradan ayırdım.
Zira bu dünyada neye sahip olmak istiyorsanız, onun için düşünmek ve üretmeniz gerekiyor.
Akla ihtiyacınız var yani.
Ve onu içinde taşıyan bir beyine…
O halde dünyanın en büyük serveti nedir diye sorduğumuzda cevabımız;
‘Beyin’ oluyor.