HAYAT büyük paylaşımlardan ibaret.
Doğuştan ölüme…
Çocukluktan gençliğe…
Erişkinlikten ihtiyarlığa kadar tükettiğimiz süreç;
Birlikteliklerimizle…
Beraberliklerimizle…
Sevip sevmediklerimizle tonlanıyor.
Kimisi mutluluk katıyor yitirdiğimiz zamana...
Kimisi hüzünlerle buluşturuyor.
Her ne yaşarsak yaşayalım her birinin ayrı ayrı katkısı var hayatımıza…
Bu katkıları değerler olarak nitelendiriyoruz genellikle.
Değer de nasıl bir değer?
Nasıl bir yaşanmışlık değerdir bizim için?
Salt konuşup, görüşmek mi?
Birini sevip,
Diğerini itmek mi?
Biriyle yol yürüyüp,
Diğerini itmek mi?
Kimine sır verip,
Kimine sessiz kalmak mı?
Çoğu zaman bir ayrım yapmadan devam ediyoruz yaşama.
Neler tükettiğimizi…
Neler kaybettiğimizi hesap edemeden.
Oysa bilmek gerek değerleri…
Nasıl bileceğiz derken sormak gerek dervişe;
Öyle yapmışlar ve sormuşlar bir dervişe;
Yanında olan mı değerlidir?
Yoksa ”yürekte” kalan mı?
Derviş durur ve hemen cevap verir;
Hayat bu ya,
Yanında olan “yüreğinde” olmamışsa,
“Yürekte” olan her zaman değerlidir.