ÖYLE hikayeler biliyorum ki, yaşamaktan, insan olmaktan nefret edersiniz..
Tutunacak bir dalı.
Yaslanacak bir omzu olmayan o kadar çok insan yaşıyor ki aramızda..
Yaşıyor diyorum ama yaşamak değil aslında..
Her anı çile.
Her günü azap..
Her zaman aydınlıktan uzak..
Ufukta görünen tek bir şey var;
“Umutsuzluk.”
Hepimiz kendimizi biliyoruz değil mi?..
Üzüntülerimiz yeryüzündeki en ağır işkencelerden daha acı geliyor bize!..
Yanaklarımıza süzülen gözyaşlarının sadece bizim göz pınarlarımızdan aktığını düşünüyoruz..
Acıyan, daralan göğüs kafeslerinin altındaki kalbin sadece bize ait olduğunu düşünüyoruz.
Elimizdekileri, sahip olduklarımızı umursamadan renklenmeyen bir güne ve geleceğe kahrediyoruz..
Dünyaya açılan pencerelerimize, gözlerimize dolan gün ışığı ve renkleri hayatı boyunca göremeyecek olanların kahrını, ıstırabını unutarak göremediklerimize ah ediyoruz!..
Tüm bu egoizm içerisinde asıl yapmamız gerekenleri unutuyoruz..
Bize ihtiyacı olanları..
Bizi bekleyenleri.
Bizi koşulsuz sevenleri..
Hayat adına asıl yapmamız gerekenleri.
Yüreğimizdeki sevgileri beslemeyi.
Sadece yüreğimize düşenleri değil hak edenleri de sevmeyi..
Yarın değil hemen, bugün düşünmeyi.
Düşünceyi eyleme geçirmeyi.
Hayatı keşkeler le pişmanlığa çevirmemeyi ve,
Zamanın nasıl da hızla akıp, geçtiğini fark etmeyi..
Ne yapacaksak bugün, hemen vakit geçirmeden yapmak bir yaşam tarzı olmalı hepimiz için.
“Neden” derseniz?..
“HAYAT” beklemek için çok kısa.
Bunu bir düşünmeliyiz, derim..