İNSANOĞLUNA yaşayıp, tamamlaması için bahşedilmiş bir süreç.
İsteyerek, kendi rızamızla gelmedik, tamam.
Ama istemsizde olsa başlayıp nihayete erdirilmesi gerekiyor.
Yaşamak isteyip de yaşatmadıkları da var bize…
Yaşamak istemediğimiz şeyleri, yaşattığı da…
Hayır diyemedik, hiçbirimiz…
Gönül işi değildi bu.
Olsa olsa kader dedikleri bir hikaye.
Yaşa dediler, yaşadık.
Çek dediler, çektik.
Birazcık mutluluk, çokça hüzün biriktirdik.
Ve de birçok şeyi eksik bıraktık.
Dilimizin ucuna kadar gelen sevgi sözlerini fısıldayamadık mesela…
Yüreğimiz sımsıcak sevgilerle doluyken uzaktan bakışlarımızın sevgisizlik olarak yorumlanmasına müsaade ettik.
Çöl sıcağında ayakta durabilen buz dağları gibiydik.
Tutamazdık ellerini, kucaklayamazdık sevdiklerimizi…
Üşümesin elleri, sevgilerimiz eriyip gitmesin diye…
Çekmedik hiçbir şeyden, suskunluğumuzdan çektiğimiz kadar.
Oysa biz hep sevdiklerimiz için yaşadık sessizliklerimizde…
Bilmedikleri sevgimizi, hayatın tamda kendisi olarak belledik.
Yaşadık ve yaşattık.
Ama kahır ve hüzün.
Ama mutluluk…
HAYAT yaşattığımız kadar yaşayamadığımız bir süreç bizim için...
Karşılıksız sevgilerle donattığımız yalnızlıklarımızı, kahrolası gözyaşlarına boğdurduğumuz günler.
Sessizliğimize gömdüğümüz sevgilerimizle tükettiğimiz, nice seneler…
Sayılı günler, ne kadarda çabuk geçer…
Yalnız geldik ve yalnız gideceğiz bu dünyadan…
Ne kadar yanlış değil mi, paylaşamadıklarımızı da yanımızda götürmek.
Ama biliyoruz ki…
HAYAT dediğin böyle bir şey işte.
Yaşatmak isteyip de yaşatamadığımız…
Yaşamak isteyip de yaşayamadığımız…
Mutlulukları, mutsuzlukları...
Sevgileri, sevgisizlikleri…
Karşılıksız tüm paylaşımları, yaşarken yalnızlıkların böğrüne gömdüğümüz bir süreç.
Yine de aklınızın bir köşesinde kalsın;
Açılan her kalp sevgiyi…
Susmayı yeğleyen her gönül, sevgisizliği anlatmaz.
Aşina olanı herkes anlar.
Önemli olan;
Gizemi, bilinmeyeni, söylenemeyeni çözmektir bu hayatta…
Birazda yalnız kalınca ‘dank’ eder insanın başına.