DOĞUŞTAN ölüme giden süreci kast ediyorum.
Herkes yaşıyor bu süreci bir şekilde.
Kimi mutlu.
Kimi umutlu.
Kimi beklediğini bulamadan hayattan.
Kimi öfkeli.
Kimi sevgi dolu..
Beklentilerle,
Yaşanan ve yaşanmak isteyenlerle geçen bazen uzun,
Bazen an kadar kısa bir yolculuk..
Herkes ayrı tarif ediyor haliyle;
‘Provası yok hayatın.
Ne yeniden yaşamak mümkün.
Ne de yaşadıklarını silebilmek.
Önemli olan,
İlk defa değil,
Son defa sevebilmek’ diyor mesela Oğuz Altay.
Neden son defa?..
Çünkü aklınızda kalacak ilk olan sondur da ondan..
Peki başka nasıl tanımlanabilir hayat dediğiniz şey;
‘ Hayat da neredeyse böyledir.
Yaşamı avucunuza sığdıramaz, ya da onu tutamazsınız.
Hayatı yaşamak için kendinizi içine atmanız gerekir.
Onu istifleyemeziniz ya da sadece kendinize saklayamazsınız’ sözleri,
Ralph Marston’un tanımına giriyor.
Yaşamın keyfi beraberliklerden,
İkili anlayış ve anlaşmalardan,
Karşılıklı yüreklerin sevgi özleyişlerinden geçiyor anlayacağınız.
Bir başınıza da yaşayabilir,
Bir başınıza da başkalarından saklanarak tamamlayabilirsiniz bu süreci ama,
İnsanlar sevilmek için yaratıldılar.
Eşyalar ise kullanılmak için.
Dünyadaki kaosun nedeni;
Eşyaların sevilmeleri,
İnsanların kullanılmasından ötürüdür.
Size bahşedilen hayatı yaşayabilmek ve anlamlı kılabilmek için;
Kendiniz kullandırmayın.
Size aracı olan her şeyi sevin ama
insanları ve kendinizi daha çok sevin.
Ancak böyle bir hayat yaşanmış ve içinizde yaşatmış olursunuz. N.S