DİNLEYİNCE birçok kişinin aynı fikir etrafında birleştiğini görüyorsunuz.
Ülkenin gidişatında gözlerini tamamen köreltmişlerin dışında memnun olan da yok, gidişatın düzeleceğinden medet uman da…
Dün sabah AK Parti kadrolarında görev yapan bir kardeşimle biraz hasbihal yapmak şansını buldum.
Yalnız değildik ortamda…
Kardeşi ve bir akrabası da vardı.
Onları niye söylüyorum;
Zira onlarda siyasi olarak aynı görüşün taraftarıydı.
İlk sorusu şu oldu kardeşimizin;
“Bu büyükelçiler olayını nasıl yorumluyorsun? Ben bugüne kadar oy verdiğim liderime kızıyorum bazı konularda. Ama muhalefete baktığımda, çıkıp da ülkesi adına umut verecek birini göremiyorum. Büyükelçiler konusunda da öyle…”
Hafifçe gülümsedim bıyık altından ve “Tiyatro” dedim.
Bir sahne var, o sahnenin adı Türkiye…
Rol alanlar siyasiler…
Seyirciler de biziz.
Oynuyorlar bize…
Rol kesiyorlar.
Herkes kendi tarafının duymak istediklerini konuşuyor.
Aslına bakarsan, dışarıya kabadayılık yapan, yaptığının mizansen olduğunun farkında.
Eh, muhalefette kendine düşeni yapıyor ve bunu kullanmaya çalışıyor.
Misafiri olduğum grup, güvenebilecekleri dürüst, inanılır insanlar görmek istediklerini söylüyorlar.
Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün sözlerini hatırlatıyorum hemen, “Analar bu ülkeyi esenliğe çıkartacak çocukları doğurdular. Size, bana, bize düşen görev, her nerede iseler, onları bulup, çıkarmak ve iş başına getirmektir.”
Bu sözlerden hareketle bende diyorum ki;
‘Siz boş verin Ankara’yı. Kendi çöplüğünüze bakın. Siz Cumhurbaşkanı, başbakan veya bakan tayin edemezsiniz.
Ama kendi kentinizde gerçekten dürüst, inanılır ve güvenilir parti üyeleri, meclis üyeleri bulabilir ve öne çıkartabilirsiniz. Onlarda sizin düşündüklerinizi uygulayabilirler.’
Şayet yapabilirseniz, geleceği kurtarmanın yolu budur.
Her şey ilk adımı atmaktan geçer.
Kendinizi değil ülkenizi ve sizden sonra gelecekleri düşünüyorsanız tabii…