BİRKAÇ gündür rahatsızlığım nedeniyle sizlerle beraber olamadım.
Sıkıntım büyük olsa da kafam rahat.
Prof. Dr. Şevket Özkaya ve Op. Dr. Tunç Üstün gibi iki önemli ve bilgili hekim denetiminde bugünleri geride bırakmaya çalışıyorum.
Ama bir taraftan da hayat devam ediyor.
Alışkanlıklarımız da…
32 yılı bulan yazım hayatım, beni yazmaya…
Bu yıllar içinde takip edenler de, okunmaya zorluyor.
Bu nedenle, her şeyi bir kenara bırakarak yine bizi ilgilendiren konularda sizlerle beraber olmaya devam etmek istedim.
Şöyle bir gezindim sosyal medyada.
Sonra haber sitelerine bir göz attım.
Bu kentte yazmak, inanın bana ekmeği taştan çıkartmaktan zor.
Yazım konusu enflasyonunun yaşandığı bir kenttir Samsun’umuz.
Bir başlık ilgimi çekti, oradan yürümek istedim.
Ama öncelikle sizlerle beraber olamadığım günlerde milletçe andığımız 10 Kasım sonrası, Ulu Önder Atatürk’ü minnet, şükran ve saygıyla yad etmek istiyorum.
Bu cennet vatanı hepimize armağan ve emanet eden atamıza, inadına düşünen ve hareket edenlere karşın, hepimiz sonsuz şükran borçluyuz zira.
Geçiyoruz 11 Kasım’a…
Aa, o da ne?
Bir günde topluma yeni bir suni gündem oluşturmuşlar bile!
Ucuzluk çılgınlığı yaşanıyormuş bu tarihte.
Ve herkes alışveriş merkezlerine koşmuşmuş!
Ben hayret ettim açıkçası.
Çok da itibar etmedim.
Bir anlamda veremedim.
Alışveriş dediğin şey parayla yapılır.
Bu toplumda sorumsuz, sınırsız, düşüncesiz ve hoyratça para harcayacak ne kadar insan var sizce?
Her şeyden önce, kendimize soralım bence?
Önceliğimiz 11 Kasım çılgınlığı mı?
Yoksa ailemizin temel ihtiyaçlarını ve geleceğe yönelik ihtiyaçlarını karşılama endişesi mi olurdu?
Ben ikinciden yanayım.
Sanırım çoğunluğunuz da böyle.
O nedenle;
İndirim mi?
Çılgınlık mı?
İtidal mi, diye sorarsanız.
Ben aklıselim olanın parası olsa da itidali tercih edeceğini düşünüyorum.
Hem de geleceğe aydınlık bakamadığımız bugünlerde…