HEPİNİZİN duyduğu bir hikâyedir diye düşünüyorum.
Zaman zaman okumalı ve kendimize ve hayata dair düşüncelerimize çekidüzen vermeliyiz.
‘ADAMIN biri, bir pazar günü uyanmış.
Kararlı son derece, pijamasını bile çıkartmayacak, evden çıkmayacak, dinlenecek.
Oğlu gelir yanına;
“Baba, bugün pazar, söz vermiştin sinemaya gidecektik.”
Anımsar adam ama evden dışarı çıkmak istememektedir.
Bir bahane bulmalıdır mutlaka.
Elindeki gazete o gün okurlarına bir dünya haritası hediye etmiştir.
Adam dünya haritasını alır, puzzle parçaları gibi yırtar, yırtar oğlunun önüne koyar; “Oğlum git odana bu dünya haritasını düzelt, söz seni sinemaya götüreceğim.”
Çocuk nereden bilsin dünya haritasını nasıl olsa yapamaz diye düşünür.
Çocuk sinema lafını duydu ya kucaklar gazete parçalarını odasına koşar.
Beş dakika sonra bir ses;
“Baba bitti gel!”
Adam koridoru uçarak geçer, bakar dünya haritası çocuğun yatağının üzerinde bütün parçaları doğru yerleştirilmiş bir şekilde yerde duruyor.
Çocuk da başında;
“Baba hadi tut sözünü. Çıkart pijamalarını sinemaya gidiyoruz.”
-Oğlum ne sineması, bunu nasıl yaptın?
-Çok kolaydı baba. Verdiğin dünya haritasının tam arkasında bir insan resmi vardı.
İnsanı düzeltince, dünyada düzeliyor!
Bu kıssadan, bir hisse çıkartmak gerekirse,
Aslında dünya var olduğundan beri güzel.
‘Çirkin ve kötü’ kavramı, biz insanlar sayesinde girdi içine.
Asırlar boyu dünyanın neden her geçen gün kötüye gidip, bozulduğunu sorgulayıp dururken, gerçeği atladık farkında olmadan.
Bozulan bizdik, dünya değil!
O, hep olduğu gibi kalmak istedi.
Biz ısrarla tükettik her şeyi.
Menfaatlerimiz…
Arzularımız…
Egolarımız her şeyin önünde geldi.
Sonunda bozduk dünyayı ve topyekûn korkuya, mikroplara teslim olur hale geldik.
Kimseden, özelliklede bozduklarınızdan aman dilenmeyin.
Önce kendinizi düzeltin.
İnsanlık düzelir nasıl olsa.
SİZ düzelince, DÜNYA da…
Sağlıklı, mutlu pazarlar ve bir gelecek dileğiyle…