ÜZÜLEREK söylemeliyim ki ülkemiz kadın cinayetleriyle gündeme gelen ender ülkelerden birisi
Bunun nedenleri sosyolojik analizler yapılarak ortaya koyulabilir elbette.
Ülkemizdeki ortak görüş ve kabul ise; “Erkek egemen yapının ve toplumun yaşamsal kültürünün etkileri” olarak açıklanabilir.
Özellikle bizimki gibi muhafazakar toplumlarda ikinci plana itilen kadın zaten tehlikelere açık bir hayatın kucağına itilmiş olarak buluyor kendini…
Cinsiyetçilik, namus, örf, anane ve şiddet olayları, kadının bedeninde hayat bulmaya devam ediyor.
Kadının belli çevrelerce ısrarla ikinci sınıf vatandaş gibi gösterme çabaları ise bunu körükleyen en büyük etken.
Nedense, eşit şartlarda yarışma şansını elde ettiklerinde kadınların en az erkekler kadar hatta onlardan daha fazla başarılı olacağının ve olduğunun kabulü bazı örümcek bağlamış beyinlere zor geliyor.
Oysa Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk sayesinde dünyada seçme, seçilme hakkını ilk alan ülkelerden olmamıza karşın, bu fikri sindirememiş bir yoz toplum olarak görünmeye devam ediyor olmak yakışıyor mu?
KISKANÇLIK MAZERET Mİ?
Kadın cinayetlerinin gelişimine baktığınızda, arkasında sığınılacak en geçerli mazeret olarak kıskançlık olgusu öne çıkarılıyor.
Erkeğin kadını olduğu gibi, kadının da erkeği kıskanma hakkı olmuyor mu?
O halde, kadında kıskandığında illa da şiddete ve silaha mı başvurmalı?
Bu yöntem tercih edildiğinde kıskançlık, suçu hafifletme mazereti olarak mı kabul edilmeli?
Hukukçuların alanına çok girmek istemiyorum ama, töre gibi, kıskançlık gibi, toplumun egemen parçası olduğunu iddia etmek gibi saçmalıklara taviz veren kanunlarımızı revize etmek vakti çoktan gelip, geçmiyor mu?
SON ÖRNEK
SAMSUN’da yaşandı maalesef…
Arzu Aygün isimli kadın 45 gündür aranıyordu hatta bir televizyon programına da konu olmuştu.
Tam 45 gün sonra cansız bedeni bir naylona sarılarak, bir çuvala konulmuş olarak bulundu.
Çürümeye başlamış zavallı beden, kadının ülkemizde makus kaderinin yeni bir örneğidir.
Eğitimden vazgeçmiş, kalitesini yıllardır düşürürken önlem almamış bir toplumun yapısal anlayışının ve yaşamsal kültürünün buralara geleceği muhakkaktır.
Bu ülkede doğmuş, büyümüş ve yaşayan her kadının, her birey gibi saygı görmeye, anlaşılmaya ve dilediğince eğitim alıp ülke yönetiminde görev alıp, yasalarca koşulsuz korunmasına tavizsiz yasalarla ihtiyaç vardır.
Çünkü kadın, bu toplumun yarısı hatta yarısından fazlasıdır.