LİYAKATIN olmadığı yerde koltuğa sevdalı olmak ve ona ulaşmanın yolları günümüzde siyasete yakınlıktan geçiyor artık.
Unvanın olsun olmasın iktidara yakın ve dümen suyundaysan yolun açık demektir.
Gerek hükümetler olsun, gerek kurumlar herkesin kendine yakın ve anlaşabileceği kimlikleri göreve getirmesini bir şekilde anlayabilirim.
Daha çabuk uyum gösterirler.
Gerektiğinde siyasi erklere daha çabuk ulaşırlar.
Aday olduklarında seçilmeleri bu özelliklerinden ötürü kendileri için bir avantaj olur.
Üniversite rektörlerindeki seçimde de bir başka kurum makamında da böyledir.
Sadece bugün için değil.
Geçmişte de böyleydi.
Sadece kıstaslar farklıydı.
Üniversiteler için söylüyorum; 4-5 hoca seçime girer, aldıkları oylara göre ilk üç belirlenir.
Daha sonra bu ilk üçlünün ismi Cumhurbaşkanı’nın önüne gider. O da aldıkları oya bakmaksızın üçüncü dahi olsa, o sıradakini rektör tayin eder.
Bu yıllardır böyledir.
Sonra makama oturulur.
Sadece bu makam için söylemiyorum herhangi bir koltuk sahibi, o andan itibaren ne kadar çok sevildiğini ve oraya layık görüldüğünü ona ileten ziyaret sahiplerini ağırlar.
Aylarca bitmez bu ziyaretler.
Ağırlanırlar…
Saygı görürler…
Ta ki görev bitip koltuğu terk edene kadar.
Sonra birde bakarlar ki fareler batan gemiyi terk etmeye başlamış.
Önce usulen geçmiş olsun aramaları girer devreye.
Sonra bir bir eksilir.
Bir müddet sonra koltuğun sihri anlaşılmaya başlanır.
Günümüzde sosyal medyada bu konuda son derece etkilidir.
Bakın makama gelenlere, sosyal medyada onları takip etmek için yarışan, yüzlerce beğeni atan takipçiler doludur sayfalarında.
Ama koltuk gidince, onlarında rotası değişir.
Çaktırmadan birer birer yelkenlerini yeni limanlara doğru açarlar.
Şimdi, geçtiğimiz günlerde görevden alına Rektör Prof. Dr. Sait Bilgiç’in; “Rektörlük görevini devrettiğimi öğrenen takipçilerimden 250 kişi bir günde takibi bırakmış” sitemi var ya!
Son derece normal.
Zira bu tipler baştan beri kişiyi değil, koltuğu takip edenlerdir.
Ve sloganları;
“Kral öldü, yaşasın yeni kraldır.”