AKŞAM gezmelerini pek sevmem.
Yiyeceksem de, içeceksem de evi tercih ederim.
Elbette herkes kadar imkanım var ama pek masa adamı olmayı beceremediğim için evi tercih ediyorum diyelim.
Herkes benim gibi değil tabii…
İnsanlar akşam yemeğini dışarıda yemek...
Süslenmiş masalarda beyaz yakalı garsonlardan hizmet almak...
Siparişi verip hesabını sormak...
Ödediği paranın son kuruşuna kadar da hizmet almayı tercih ediyor.
Eh mekanlarda bunun için var elbette.
Var da bugünlerde mekanlar da dertli…
Mekanları kullananlar da…
Adam iş yeri açmış çalışıp kazanacak evine ekmek getirecek.
Bunun içinde müşteri gerekli.
Müşteri kim?
Ben, siz…
Vatandaş yani.
Ama vatandaş tıkanmış.
Haybeye harcayacak para yok.
Herkes kuruşu hesap etmeye başlamış.
Bugün deniz kenarında ağzım gözüm dediğinde bir kişinin yemek parası 150-200 liradan aşağı değil.
Haftada bir gün tercih etseniz aylık maliyet 800 lira.
Onun için de her geçen gün keyif yemekleri azalıyor.
Vatandaş dışarıyı tercih etmiyor.
Hal böyle olunca mekanlar zora giriyor.
Her gün görüyoruz işte biri açılıyor, biri kapanıyor.
Her yeni gelende bir heves!
Elindeki birkaç kuruş tasarrufu mekana gömüyor.
Bir müddet sonra bakıyorsunuz o da pes etmiş.
Hayat pahalı bu bir gerçek.
Ucuzlayacak hali de yok.
Dolayısıyla mekanlar boş.
Vatandaş parasızlıktan bir hoş!
Hani hep kuyu derindir suyu bitmez diye yola çıkıyoruz ya.
Ama bu sefer dibi mi görünüyor, ne!