BU misali uzun seneler içinde defalarca verdim.
Yıllar öncesinde makam sahibi olmanın ayrı bir cazibesi vardı.
Hem yetki sahibi olurlardı…
Hem saygı görürlerdi.
İşte o misal, bu nedenle önemlidir.
Samsun Şehir Kulübü yıllar yıllar öncesi Samsun siyasetinin ve üst düzey bürokrasisinin buluşma noktasıydı.
Akşam olunca geldikleri kulübün balkonuna çıkıp sohbet ederken bizde birbirimize şu vekilmiş, şu savcı, şu hakim gibisinden bilgi verir, uzaktan bakardık hayranlıkla.
Yıllarca siyasete, bürokrasiye yakın biri olarak geçmişin cazibesinin nasıl sönmekte olduğunu müşahede edenlerdenim.
Düşünsenize bu dönemde milletvekili olmanın çok mu esprisi var.
Meclisin kaybolan yetkileriyle onlarda maziyi mumla arar oldular.
Evvelden onları sokakta gören herkes tanırdı.
Şimdi gittikleri yerlerde, ‘ben şuyum, ben buyum’ diyerek parti ve isim dikte etmek zorunda kalıyorlar.
Meclis eski meclis olmayınca onlarda çarşı, pazar ve şehir şehir gezerek bulundukları söylemlerle, en azından vekil olduklarını hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışıyorlar.
OKULLARDAKİ TEHLİKE
HABERİ okuyunca irkildim inanın.
Bir öğrenci, diğer öğrenciyi bıçaklıyor.
Üstelik bıçaklanan bir kız öğrenci…
Bu nasıl bir nefrettir.
Bu nasıl bir duygu patlamasıdır.
Bu nasıl bir karakter yozlaşmasıdır ki okulda kalem tutması gereken eller bıçakla diğer arkadaşlarına acımadan, düşüncesizce zarar verebilmekte.
Çocuklarımızın aklını derslerine veremiyor muyuz ki ellerine yaralayıcı aletler alıp, başkalarına zarar vermek düşüncesizliğine esir düşebiliyorlar.
Vallahi bu devirde çocuk sahibi olmak zor.
Onları gereğince eğitmek zor.
Okutup, eğitseniz hayata hazırlamak zor.
Hazırlasanız, hayatlarını kazanacak iş bulmak zor.
Her şeyin bu kadar zorlaştığı bir dönemde, birazda dizi filmlerin etkisiyle okullardan ilim adamı yerine kabadayı çıkartan bir düzene mi geçiyoruz?
Böyle bir düzende aileler, ana kuzuları nasıl korurlar, onu bilmek gerçekten zor!