GELİN bugün evren var olduğundan beri yaşanmış ve daha niceleri yaşanacak olan bir hikâyeyi paylaşalım.
Hayata dair hikâyelere bizim yaşantılarımıza uygun gelişmeler ve hikâyenin kahramanlarından birinin yerine kendimizi koyacağımız senaryolar olarak bakmak lazım.
Umarım okuduğunuzda sizde kendinizi bir yerinde bulursunuz.
Mutluluğa özlem!
Çok genç sayılmazdı aslında.
O yaşına rağmen geride bıraktığı yılları dolu, dolu yaşayan ve toplum içinde sivrilmeyi başarmış biriydi.
Kişilik özelliklerinin yanına kattığı fiziki özellikleri, onu karşıt cinsler arasında beğenilen, aranılan biri yapmıştı.
Görüntüsünün aksine sevgi doluydu hayata karşı.
Öyle ki, sevgisini karşısındakine geçirmeyi de başarmıştı her seferinde.
Belli bir amacı yoktu ama beraberliklerinde.
Günübirlik yaşıyor, geleceğe dair hiçbir plan yapmıyordu.
Yaşadıkları keyifliydi bir erkek için ama kendinle baş başa kaldığında, bu gidişatın hayatı adına iyi olmadığını da görebiliyordu.
Kaç kız, kaç kadın girmişti hayatına kim bilir ama bunun hesabı da tutulmazdı zaten.
Ama gizliden gizliye, ‘Ben seni çok sevdim’ diyebileceği birini aradığını da çok iyi biliyordu.
Elini tuttuğunda, sıcaklığını tüm vücudunda hissedebileceği.
Gözlerine baktığında, o gözlerin derinliklerinde iliklerine kadar eriyebileceği biri.
İşte böyle biriydi, yaşadığı onlarca ilişkinin gizeminde aradığı.
Bir gün, güzel bir tesadüf onu çıkardı karşısına.
Hayatın tüm kirliliklerinden o güne kadar korunabilmiş,
Masum, saf, temiz ve güzel biri.
Hani tüm aşk romanlarına konu olur ya;
“Bir ceylan gibi etrafına ürkek ürkek bakan, bir ahu.”
İşte o’nu görmüştü.
Yıllarca aradığı o’nu…
Ne yapıp, edip tanıştı.
Ve ondan sonra her şey inanılmaz bir hızla gelişti.
Evlendiler.
Evet, evet evlendiler.
Ve gelecekte mutluluk adına aklında kalabilecek belki de tek şeyi yaşadı.
O, ilk sabahı.
Gözünü açtığında, beyaz geceliğinin içinde yanı başında bir periyle uyanmıştı sanki.
Yanında uyandığı bir kadın değildi sadece.
Güzelliğin, masumiyet ifadesiydi de aynı zamanda.
Sessizliği hiç bozmadan dakikalarca seyretti o güzel yüzü.
Beyninin, zihninin derinliklerine kazıdı, çıkmamacasına!
Sanki yıllar sonra hafızasını karıştırdığında, kendisini mutlu edecek ve mutluluk adına hatırlayabileceği tek görüntünün;
O sabah yanında uyandığı ve seyrine doyamadığı bu güzel ve masum yüzün olacağını hissetmişti.
Yıllar acımasızdır.
Çok şeyler alır, götürür insandan…
Mutlulukları.
Sevgileri.
Hatta yaşama isteğini.
Hepimizin hayatına konu olabilecek bu tür yaşanmışlıklar vardır.
Bazen çok sevdiğinizi düşündüğünüz biri bile,
Uzak düşer size.
‘Mutluluk’ diye adlandırdığınız her şey,
Mazi için hatırlanacak hikâyelere,
O sevgiyi, o mutluluğu tekrar yaşamayı arzu edeceğiniz özlemlere dönüşür.
Hep o yaraların bir gün sarılacağını.
Yine bir gün karşınıza bugünkü karanlıkları, aydınlıklara dönüştürecek bir sevdanın çıkacağını hayal ederek yaşamayı sürdürür, sürdürürsünüz.
Ama hayat adına bir gerçek daha vardır ki;
Siz mutlukların daim olmadığını…
O güne kadar acılardan özlem duyduğunuz sevgi ve mutlulukları çıkartmayı çoktan öğrenmişsinizdir.
GÜNÜN SÖZÜ
KARANLIKLA baş edenler, aydınlıkta mutlu olmayı hak edenlerdir. N.S.