SEÇİMLERE ve seçim çalışmalarına çok takıldım.
Sahne alan tüm siyasileri takip etmeye çalışıyorum.
Ama görüyorum ki siyaset etme ayrı bir tecrübe istiyor.
Halka hitap farklı bir incelik.
Derdini anlatırken kullanacağın üslup, seni ele veriyor.
Kendini anlatırken başkalarının suçlanmasına asla ve kata katılmıyorum.
Yav, kendini anlat.
Yaptıklarını anlat.
Yapacaklarını anlat.
Dağarcığındakilerini paylaş.
Bunları bırakıp, başkalarını düşman ilan etmeye…
Konuşurken hakaret dilini kullanmaya…
Milli değerleri bloke etmeye…
Başkalarını yok sayacak kadar küçümsemeye alet olan davranışları yapan herkese karşıyım.
O nedenle herkes söyleyeceklerine dikkat etmeli.
Çünkü mikrofon sihirli bir alet.
Halka hitap değişik ve önemli bir duygu.
Onların sihrine kendinizi kaptırdığınızda dilinize hakim olamıyor ve bazen saçmalık derecesine varan söylem diliyle inkar ettiğiniz gerçekleri seslendirebiliyorsunuz.
Bunun son örneğini Maliye Bakanı Nebati son kürsü konuşmasında bulunduğu mahallin yöresel yemeği hakkında konuşurken;
‘Başkana şu yöresel yemeği bir tadalım dedim. Bana Kurban Bayram’ını bekleyelim. O zaman etle beraber yeriz’ dedi, diyor.
Millet et kuyruğunda beklerken koyun etini tavsiye eden bakanın ülkede et yemenin ancak Kurban Bayramı’nda mümkün olacağını itiraf etmesi tesadüf mü sizce?
Ya da seçimin temel hukukunun demokrasi ile idare edilen bir ülkede herkesin özgürce seçimini yapması işin doğası değil midir?
Kendilerini desteklemeyecek herkes terörist mi olacak yani?
Bu ülke hepimizin.
Biz hepimiz Türk vatandaşlarıyız.
Gidecek başkaca bir ülkemizde yok.
Seçim biter her şey normale döner.
Yorgan gider, kavga biter.
Hatta bizler kavga etmeden dost, arkadaş olmayı hedeflemeliyiz.
Çünkü bu milletin her zamankinden daha çok,
Dargınlığa, düşmanlığa, ayrışmaya değil,
Birliğe…
Beraberliğe…
Dostluğa…
Kardeşliğe ihtiyacı var.