ARACIMLA ilgili bir işlem için sanayi bölgesindeydim dün.
Onu da orada gördüm.
Kirden görünmeyen giysisi…
Yağ, pas içindeki elleri ile ustalık hevesindeydi.
Ama nereden baksan bir çocuk…
Oturduğum yerden öylece izledim.
Yüreğim burkuldu biraz…
Yaşını da sormadım, ismini de ama çocuktu işte…
13-14 yaşında ya var, ya yok!
Okullar açık oysa…
Spor sahaları da salonlarda…
Onun yaşındakiler oralarda yani.
Kimi öğretmenlerini dinlemekte…
Kimi uğraştıkları spor ile ilgili sahalarda, salonlarda…
Sahilde gezmekte kimileri…
Ya da bir eğlence mekânında arkadaşlarıyla geyikte!
O çalışırken araç altında, yağ, kir, pas içinde…
Onlar eğleniyorlar…
Hayat bu diyeceğim de…
Hayat olsa da kader olmamalı.
Çocuklar, çocukluklarını…
Gençler, gençliklerini yaşayabilmeliler de:
Yaşayabiliyorlar mı?
Tabii ki hayır!
Onu izlerken kendi çocukluğum geldi aklıma.
Kendi çocuklarımın çocukluğu…
Okulumuz vardı…
Top oynardık akşamlara kadar…
Sinemaya, tiyatroya hiçbiri olmasa fuara giderdik.
Mecidiye’de boy gösterirdik.
Karnımız tok.
Sırtımız pekti.
Para diye düşünmezdik.
Harçlığı babamız verirdi.
Ama ona bakınca, çalışmak, gelişmek, harçlığını kazanmak mecburiyetinde olan bir delikanlı gördüm.
Oysa çocuktu sadece.
Çalışmak mecburiyetinde olan...
Zaman zaman fırça yemek…
Zaman zaman itilip, kakılmak…
Sanatı öğrenmek için eğilip bükülmek mecburiyetinde olan…
Onlara, geleceklerine dair politikalar üretmeyen memleketimde,
Bu yaşta gözleri parlayamayan,
Gülümsemeyi ertelemiş,
BİR ÇOCUKTU!