HAYATIMIN tamamına yakınının geçtiği Atakum’a ne kadar önem ve öncelik verdiğimi herkes bilir.
İnsan elinin değmediği günlerde o kumsaldaydım.
Tek bir çöpün bulunmadığı ve balık avlamanın maharet sayılmadığı denizinde yüzdüm yıllarca…
Bakir bir alandı.
Gözün alabildiğine bir kumsala ve masmavi bir denize sahiptik.
Eskinin Matosyon yolu ile deniz arası tamamen kumsaldı.
Köylünün tütün fidelerini diktiği ve sabahın erinde söküp, dizmeye götürdüğü alandı kumsal…
Ne zaman deniz ile kumsal arasında yol düşünüldü.
İşte o zaman an kaybetmeye başladı Atakum...
Ama doğa kan kaybederken, rant görev başındaydı.
Bu rantın artması için söz ve yetki sahibi olanlar ellerinden geleni esirgemediler.
Karadeniz sahilinin altın kumsalı artık pastadan büyük payı almak düşüncesinde olanların emrindeydi.
Huzur ve sükunet yerini tutku, müzik ve betonlaşmaya bırakmıştı yıllar geçtikçe…
Aslında bir gezi yolu olarak inşa edilen Adnan Menderes Bulvarı asla kimliğine sahip çıkamadı.
Aksine bu kimliğin yok olması için herkes el birliği yaptı.
Bugün sahilde yapılmak istenenlere karşı çıkanlar ne yazık ki o yıllarda bu kötü gidişatın bugünleri getireceğini fark edemedi.
Uzun yıllar eleştirdim yapılanları…
Denizi, huzuru ve sükuneti geri istedim.
Kimse ne kaybettiğinin farkında bile değildi.
İyi hatırlıyorum rahmetli Fahrettin Ulusoy bir gün beni aramış ve ‘Niye bu kadar karşı çıkıyorsun? Yol birçok yeniliği de peşinde getirir’ demişti ama ne zaman o yol, onun evinin önünden geçip yörenin huzurunu aldı götürdü işte o zaman;
‘Haklıymışsın’ demişti.
Haklı olmak hiçbir şeyi çözmüyor.
Elimizden gidenleri de geri getirmiyor.
30 sene hatta daha öncesinde varacağımız noktayı görmüş ve uyarmıştım ama ne yazık ki;
Sakalım yoktu!